Zirvenin 7. Oturumunda Türkiye Yenilenebilir Enerji Piyasasındaki Gelişim ve Gelinen Son Nokta, Enerji Hedeflerimiz konu başlığı ele alındı.
Moderatörlüğünü Enerji ve Altyapı Yatırım Uzmanı Cengiz Güneş’in yaptığı oturuma, Emekli EÜAŞ Genel Müdür Yardımcısı Muzaffer Başaran, Blue Enerji Mühendislik Yenilenebilir Enerji Danışmanı Taner Ercömert ve Emekli EİGM Genel Müdürü Budak Dilli konuşmacı olarak katıldılar.
2035’TE ÜRETİMİN % 51,5’İ YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARINDAN
Yenilenebilir enerji konusunda görüşlerini dile getiren ve rüzgârda dünyada kurulu güç artışının 2022 yılında 75 Gigawatt (GW) iken 2023 yılında 115 Gigawatt olduğunu söyleyen Emekli EÜAŞ Genel Müdür Yardımcısı Muzaffer Başaran, “2022’de Çin’deki artış 37 GW, Avrupa Birliği’nde 16 GW ve Amerika’da 8 GW. 2023’te ise Çin’de 76 GW, Avrupa Birliği’nde 15 GW ve ABD’de 7 GW artış olmuştur. 2023te rüzgârdan elde edilen elektrik üretimi tüm dünyada yüzde 10 artmış, toplam rüzgâr üretiminin yüzde 40’ını tek başına Çin gerçekleştirmiştir. Bu artışla toplam elektrik üretiminde rüzgârın payı yüzde 9 olmuştur.
Güneşe gelince dünyadaki kurulu güç artışı 2022’de 191 GW iken 2023’te 349 GW olmuştur. 2022’de Çin’deki artış 86 GW, Avrupa Birliği’nde 36 GW ve ABD’de 17 GW, 2023’te Çin’deki artış 217 GW, Avrupa Birliği’nde 51 GW ve ABD’de 25 GW olmuştur. Çin 2023 yılında tüm dünyada 2022’de kurulandan fazla güneş enerjisi tesisi kurmuştur. 2023’te güneşten elektrik üretimi yüzde 25 artmış ve toplam güneş üretiminin yüzde 37’sini tek başına Çin gerçekleştirmiştir. Bu artışla toplam elektrik üretiminde güneşin payı yüzde 6 olmuştur.
Türkiye’ye gelirsek rüzgârda 2022’de 770 Megawatt (MW) yüzde 20 artış, 2023’te 420 MW yüzde 7 artış ve 2024 Kasım ayı sonu itibariyle 640 MW artış gerçekleşmiştir.
Güneşte ise 2022’de 3100 MW yüzde 40 artış, 2023’te 3203 MW yüzde 29 artış ve 2024’te 5034 MW yüzde 36 artış gerçekleşmiştir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2023te Türkiye Ulusal Enerji Eylem Planı’nı hazırladı. Bu plana göre 2035’te rüzgâr kurulu gücünün 29 bin 600 MW, güneş kurulu gücünün 52 bin 900 MW olması öngörülüyor. 2035 üretim tahminine gelince rüzgâr üretimi 90,1 Terawatt saat (TWh), güneş üretimi 84 TWh. Bunun anlamı 2035’te üretimin yüzde 45,3’ü baz yük santrallerinden, yüzde 51,5’i öngörülemeyen yenilenebilir enerji kayaklarından sağlanacaklardır.” açıklamasını yaptı.
HES’LER OLMAZSA OLMAZ
Son yıllarda yeni kaynaklar; rüzgâr ve güneşin geliştiğini, daha da gelişeceğini, önümüzde daha çok büyük bir yol olduğunu dile getiren Blue Enerji Mühendislik Yenilenebilir Enerji Danışmanı Taner Ercömert, “Ancak son 40 yıla baktığımızda yenilenebilir enerji alanında en büyük başarı, en büyük gelişim Hidroelektrik Santrallerde (HES) oldu. 1984 yılında 4 GW’ta iken HES’lerde şu an 32 GW’ı geçtik. Çok büyük bir gelişme var Türkiye’de HES konusunda. Umarız benzer gelişmenin daha iyisini rüzgâr ve güneşte de görürüz. Bakanlığın açıkladığı hedefler doğrultusunda 2025 yılında HES’lerin, yenilenebilir enerjinin, Türkiye’nin en büyük enerji kaynağı olacağını görüyoruz.
Dünyada da şu görüldü; rüzgâr ve güneş çok önemli kaynaklar, bunların gelişimi devam etmeli daha da artmalı. Ben bir HES’ci olarak, bir gün Türkiye’de rüzgâr ve güneş HES’i geçerse sadece mutlu olurum. Ama dünya şunu gördü HES’lersiz bir geçiş mümkün değil, dünyanın HES’e ihtiyacı var. O yüzden bütün dünya, şu anda Ulusal Enerji Ajansı, Küresel Enerji İttifakı, hepsi tekrardan bunu düşünüyor. HES’leri nasıl canlandırırız, HES’lerle nasıl ilave artış yaparız? Bu konuda DSİ’nin de bakanlıklarımızın da çalışmaları devam ediyor. Yeni HES yapımları gündeme gelecek. HES özelleştirmeleri devam ediyor. Tabi şu anda bazı santrallerimiz 160 yaşını geçti malum eskidi. Onların da rehabilitasyonları gündeme gelecek. Hibrit GES’ler ve RES’ler ile yüzer GES’ler Türkiye’nin gündeminde ağırlık kazanmaya devam edecek. Bunlar Türkiye’nin çok önemli kaynakları.” şeklinde konuştu.
RÜZGÂRA VE GÜNEŞE BİRAZ KORKARAK BAKARIM
Türkiye’de yenilenebilir enerjinin gelişimi konusunda iki gündür birçok sorunların görüşüldüğünü, değerlerin ve hedeflerin ele alındığını dile getiren Emekli Elektrik İşleri Genel Müdürlüğü (EİGM) Genel Müdürü Budak Dilli, “Dolayısıyla ben bunları tekrar etmek istemiyorum. Sadece bir takım konularda dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu kadar olumlu görüşlerin yanında belki de şeytanın avukatlığını yapmak da gerekiyor. Bazı örnekler, uyarılar ve bazı konularda geleceğe ilişkin endişelerden ve onlara ilişkin alınması gereken tedbirlerden de bahsetmek gerekiyor. Ben yenilenebilir enerjiyi ikiye ayırmak istiyorum. HES’leri ayrı tutuyorum, hatta jeotermali ayrı tutuyorum. Çünkü onlar kontrol edilebilir. Özellikle akarsu HES’leri dışındaki barajlar kontrol edilebilir, elimizin altında bulunan değerli varlıklar. İletim kökenli olmam nedeniyle HES’leri severim ama yine iletim kökenli sistem işletmeciliğinden gelmem itibariyle de rüzgâra ve güneşe özellikle de rüzgara her zaman biraz korkarak bakmışımdır. Bunun sebebi de onların ‘intermittent’ dediğimiz kesintili enerji vermeleri. Şu andaki elektrik kurulu gücü içerisinde rüzgâr ve güneş santrallarının oranı yüzde 28. Aslında enerjiden bahsederken hep elektrikten bahsediyoruz ama enerji dönüşümü konusunu da düşündüğümüzde primer enerji tüketiminde yenilenebilirin payını da düşünmemiz ve ona göre tedbir almamız lazım. Son 20 yılda yapılan gelişmelerle primer enerji tüketimimizde yenilenebilirlerin payı yüzde7-8’den bu günlerde yüzde 16’ya çıktı. Bu çok büyük bir gelişim. Çok zor bir gelişim aslında çünkü elektrikteki kadar yenilenebilirlerin primer enerji üretiminde kullanılması çok fazla düşünülen bir şey değil. Şu anda üretimde yenilenebilirlerin payı kurulu güçte yüzde 60’ın üzerinde ama üretimde yüzde 42.
Yenilenebilir Enerji Kaynaklarını Destekleme Mekanizması (YEKDEM) denen ‘feed-in tariff’ dediğimiz uygulamadan dünya çoktan vazgeçti. 2010’lardan itibaren yavaş yavaş Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları (YEKA)’lara gitti ve rekabetçi bir metotla yeni kaynakların devreye girmesini sağladı. Dolayısıyla YEKDEM’in devam etmesinin bence bir faydası yok. YEKA’ların geliştirilmesi lazım ve rekabet olması lazım. Baştan belirlenmiş fiyatlarla değil, yatırımcının verdiği fiyatlarla rekabet içinde yapılması lazım.” ifadelerini kullandı.
30 BİN 650 ADET LİSANSSIZ SANTRAL VAR
Lisanssız elektrik üretimi konusunda katılımcılara hitaben bir sunum gerçekleştiren, aynı zamanda oturumun moderatörlüğünü üstlenen Enerji ve Altyapı Yatırım Uzmanı Cengiz Güneş, “Lisanssızlar bir sorun olarak önümüzde gözüküyor. Lisanssızların yürürlüğe giriş amacı bildiğiniz gibi enerjinin tüketildiği yerde üretilmesi ve iletim ve dağıtım yatırımlarının yapılmaması iken sonuca baktığımız zaman iç tüketimin hedeflenmediğini, satışın hedeflendiğini ve ancak bu yıl yüzde 20’lere ulaştığını görüyoruz. İlerleyen yıllarda artabilir, ama gelinen noktaya ve çıkarılış amacına baktığımız zaman uygulamanın çok farklı yönlere gittiğini, bunun da birçok alanda olduğu gibi lisanssızda da bir sorun teşkil ettiğini görüyoruz. Bu sorun da devam ediyor ve devam da edecek. Özellikle alım garantisi biten tesislerin piyasaya enerji vermeleri ve bu esnada yeni düzenlenecek olan Toplayıcılık konusunda bu tesislerin toplayıcı portföyüne alınması önem arz ediyor. Lisanssız santraller 30 bin 650 adet ve kurulu gücü 18 bin 61 MW. Bunların alım garantisi bittiğinde bunlar lisansa tabi olabilirler. 5346 Sayılı Kanun gereğince bunların lisansa tabi olması demek, bunların her birinin ölçme, kontrol ve sayaç okuma açısından sistem operatörüyle –dağıtım olabilir, iletim olabilir fark etmez- bunun yönetimi çok zor, çok büyük sıkıntı. Dolayısıyla şimdi yeni düzenlenmekte olan toplayıcılıkla en azından alım garantisi biten tesislerin toplayıcı altında birleştirilerek daha az bir oyuncunun sistem operatörüyle muhatap olması ve yükün toplayıcılara doğru kaydırılması yolunda bir düzenleme var. Bu ne demektir? Bir sorun yaratıyorsunuz, sorunu çözmek için tekrar bir düzenleme yapıyorsunuz demektir. Ayrıca yapılan iletim hatları ve dağıtım hatlarıyla ilgili olarak bunlar yenilenebilir enerji olduğu için atıl kalan kapasiteyi saymıyoruz. Çünkü yaptığınız yatırımlar yüzde 100 kapasiteyle kullanılamıyor. Bunu da ek olarak belirtmemiz gerekir. Cumhurbaşkanlığı kararı halen çıkmadı, çıkması gerekiyor. Yani 10 yılı dolduran lisanssızlarla ilgili olarak alternatifler sevk etmişsiniz. Hüküm olarak diyorsunuz ki; ‘10 yılı aşanlar lisanssız da devam edebilir veya lisans bedelini ödeyerek lisans alabilir ve YEKDEM fiyatından satabilir ve Piyasa Takas Fiyatı (PTF) ile YEKDEM fiyatı arasında fark varsa bunu da piyasa işletmecisine bırakır.’ diyorsunuz ama bundan faydalanacak olan bir lisanssız üreticinin mukayese yapabileceği fiyat ortada yok. Cumhurbaşkanlığı kararıyla açıklanması gereken fiyat ortada yok. Dolayısıyla ‘Toplayıcıya mı gitsem daha fazla bir ücret alsam? Veya lisanslıya mı geçsem ya da lisanssıza mı geçsem?’ konusunda bir düzenleme, mukayese edilebilecek bir baz henüz oluşmamış durumda. Bunun oluşturulması lazım ki toplayıcılık dediğimiz müessese çalışabilsin. Şu anda yürütülen sistemde 10 yılı dolduran tesisler EPDK kararıyla ait oldukları abone grubunun tarifesinden görevli tedarik şirketine satış yapabiliyorlar. Yasal bir dayanağının olmadığını ifade edelim.” şeklinde konuştu.