Mevcut primatlar, önemli bir şekilde, yüzeyin şekli ve yakınlığına büyük bir güvenle tepki verirler. Bu özellik, yüzün çeşitli kısımlarının yörüngeleri ve ardından göz çukurunu sınırlayan bir çubukla yansıtılmasıyla kafatasında ortaya çıkar. Ayrıca, yaşayan primatlar, genellikle pençeler yerine tırnaklar bulunan, uzun parmaklar, karşıt başparmaklar ve ayak başparmakları gibi iyi tasarlanmış eller ve ayaklar gibi bir dizi iskelet özelliğine sahiptir. Bu özellikler, ağaçlarda hareket etmek için önemlidir. Son olarak, mevcut primatlar meyve tüketmeye eğilimlidir ve bu nedenle çiğneme için genellikle yağlı, yuvarlak diş çıkıntıları ve geniş talonid havuzları gibi diş özelliklerine sahiptirler.
Primatların en yakın akrabaları
Moleküler çözümlemeler, memelilerin evrimsel ilişkilerini daha ayrıntılı bir şekilde anlamamızı sağlayan önemli veriler sunar. Bu çalışmalar, primatları Euarchonta adlı bir grupta sınıflandırır ve bu gruba diğer iki canlı takımı ekler: Scandentia (sivri sinapçıklar) ve Dermoptera (kolugolar veya abalı memeliler).
Sivri sinapçıklar, Güneydoğu Asya'da yaşayan küçük dört ayaklı memelilerdir. Genellikle "ağaç sivri faresi" olarak adlandırılmalarına rağmen, taksonomik olarak primatlarla ilişkilendirilmezler. Bununla birlikte, sivri sinapçıklar primatlar için önemli bir referans oluşturur. İlk primatların yaşam tarzını daha iyi anlamamıza yardımcı olurlar, çünkü gruplarından bilinen en eski iskelet özelliklerine sahiptirler.
Abalı memeliler, Güneydoğu Asya'dan bilinen süzülen memelilerdir. "Eldivenli süzülücüler" olarak da adlandırılırlar, çünkü parmaklarının arasında uzanan ve eldiven giyiyormuş gibi görünen geniş bir süzülme zarına (patagium) sahiptirler. Ayrıca, kendilerine özgü diş özelliklerine sahiptirler, bu da onları diğer memelilerden ayırır. Ne yazık ki, ne sivri sinapçıklar ne de abalı memelilerin tam fosil kalıntıları elimizde değil. Ancak bu taksonlar, primatların ve memelilerin evrimini anlama yolunda önemli bilgiler sunarlar.
Moleküler genetik ve biçimbilimsel çalışmalar, kolugoların primatların yakın akrabası olduğunu gösterir. Bu da onları Primatomorpha adlı bir grupta sınıflandırır ve bu grup, primatların evrimi ve çeşitliliği üzerinde daha fazla ışık tutar.

Primatların Kökeni
Primatların kökeni ve evrimi, paleontologlar ve biyologlar için ilgi çekici bir konu olmuştur. Bu, yaklaşık 55 milyon yıl önceki primatların (Euprimates) kökenini ve evrimsel tarihini anlamaya yönelik bir araştırma konusudur.
Bilinen en eski plesiadapiform kalıntıları Purgatorius cinsine aittir ve bu kalıntılar Kretase-Tersiyer sınırından öncesine dayanır. Ancak bu döneme ait verilerin karmaşıklığı nedeniyle, primatların erken evrimi hakkında kesin bilgilere sahip olmak zordur. Purgatorius, tarih öncesi dönemde yaşayan dinozorlarla örtüşmese bile, memeliler için yeni yaşam fırsatları sunan bir dönemin parçasıydı ve primatların evrimi için önemli bir adımdı.
Purgatorius'un yaşını ve morfolojisini göz önüne aldığımızda, primatların kökeninin yaklaşık 65 milyon yıl önceye kadar gittiği teorisi ortaya çıkar. Ancak, moleküler tarihleme çalışmaları, primatların kökeninin daha yakın bir zamana, yaklaşık 10 milyon yıl öncesine dayandığını göstermektedir. Bu tutarsızlık, moleküler saat modellerinin altında yatan varsayımlar ve evrimsel hızın değişkenliği gibi faktörlerle ilgili olabilir.
Primatların mevcut en yakın akrabalarının Güneydoğu Asya'da yaşadığı göz önüne alındığında, primatların kökeninin Asya'da olduğu teorisi öne çıkar. Ancak Kuzey Amerika'da keşfedilen ilkel plesiadapiformlar, farklı bir senaryoyu desteklemektedir. Aslında, Asya'dan bilinen bazı ilkel plesiadapiformlar, primatların Kuzey Amerika kökenli olduğunu öne süren bazı araştırmacılar için daha fazla veri sağlayabilir.
Primatların neden evrimleştiği konusunda birçok senaryo öne sürülmüştür. Birçok araştırmacı, primatların beslenme alışkanlıklarının evrimlerini etkilediğini öne sürer. Örneğin, bazı teoriler, primatların meyve ve bitki materyaliyle beslenmenin arttığı bir dönemde evrimleştiklerini savunur. Bu, primatların özgün diş yapısının, böcekler yerine bitki materyallerini işaret ettiği bir dönemde ortaya çıktığını öne sürer. Ancak, bu teorilerin bazıları keskin diş yapısına sahip ilkel plesiadapiformları içerir, bu da onların daha çeşitli bir diyeti işaret ettiğini gösterir.
Sonuç olarak, primatların kökeni ve evrimi hala bilim dünyasının ilgi odağında olan bir konudur. Farklı disiplinlerden gelen bilim insanları, fosil kayıtları, moleküler veriler ve biyocoğrafya gibi farklı yöntemleri kullanarak bu konuyu daha iyi anlamak için çalışmalarını sürdürmektedirler.
Levha tektoniği ile türleşme varsayımı
Primatların kökeni ve evrimi hala tartışma konusu olan bir konudur. Farklı bilimsel çalışmalar farklı teorileri öne sürmüş olsa da bazı çelişkiler ve belirsizlikler bulunmaktadır.
2009 yılında Zoologica Scripta dergisinde sunulan bir varsayıma göre, primat gruplarının dağılımları Mezozoyik dönemin tektonik özellikleriyle ilişkilendirilmiştir. Bu varsayıma göre, primat grupları, yaklaşık 185 milyon yıl önce Pangea süper kıtasından ayrılarak farklı bölgelerde evrimleşmeye başlamışlardır. Bu teoriye göre, nemli burunlular (lemurlar ve lorisler) ile kuru burunlular (cadı makiler ve antropoidler) arasındaki ayrım, yaklaşık 180 milyon yıl önce Afrika'daki Lebombo Monokline'deki yoğun yanardağ etkinliği ile ilişkilendirilmiştir. Madagaskar makilerinin, Mozambik Kanalı'nın açılmasıyla (160 milyon yıl önce) Afrikalı akrabalarından ayrıldığı düşünülmektedir. Yeni ve Eski Dünya maymunlarının ise yaklaşık 105-120 milyon yıl önce Atlantik'in açılmasıyla ayrıldıkları teorisi öne sürülmüştür.

Çelişkili Durumları
Ancak bu teori, deney ve gözlemsel kanıtlarla çelişmektedir. Çoğu çalışma, tüm primatların son ortak atasının 55 ila 80 milyon yıl önce yaşadığını öne sürmektedir. Moleküler genetik ve fosil kanıtlar, yeni ve eski dünya maymunlarının Geç Eosen döneminde (~35 milyon yıl önce) ayrıldığını göstermektedir. Ayrıca, makimsilerin Madagaskar'a yaklaşık 40 milyon yıl önce ulaştığına dair kanıtlar bulunmaktadır.
Bu çelişkiler, primatların kökeni ve evrimi hakkındaki araştırmalarda daha fazla çalışma ve veri toplanmasını gerektirmektedir. Bilim insanları, fosil kayıtları, moleküler genetik analizler ve biyocoğrafya gibi farklı yöntemleri kullanarak bu soruların yanıtlarını aramaya devam etmektedirler.

Plesiadapiformlar
Plesiadapiformlar, yaşayan primatlarla bazı benzerliklere sahip olmaları, özellikle uzun parmaklar ve ağaçlarda yaşam tarzları için iyi uyumlu iskelet özellikleri gibi, ancak aynı zamanda belirli farklılıklara sahip olmaları nedeniyle bilim insanları arasında tartışmalara neden olmuştur. Örneğin, Carpolestes simpsoni adlı bir plesiadapiformun tırnaklı bir başparmağı olduğu bilinmektedir. Dişsel olarak, plesiadapiformlar, yaşayan primatlara oldukça benzerler. Bununla birlikte, plesiadapiformların görsel yetileriyle ilgili bazı önemli farklılıkları vardır, örneğin postorbital çubuk gibi özellikler ve göz çukurları gibi yaşayan primatların karakteristik özelliklerini sergilemezler.
Bu farklılıklar, bazı bilim insanlarını, plesiadapiformların primatlar takımına ait olmadığını öne sürmeye yönlendirmiştir. Başka bir görüşe göre, plesiadapiformlar abalı memelilerle daha yakından ilişkilendirilmiştir.
Ancak Bloch ve meslektaşlarının 2007 tarihli kapsamlı bir çalışması, plesiadapiformlar ile primatlar arasındaki yakınsak ilişkiyi vurgulayarak, plesiadapiformların primatların atası olduğunu ileri sürmüştür. Buna göre, plesiadapiformlar "kök primat" olarak kabul edilirken, yaşayan primatlar "gerçek primatlar" olarak sınıflandırılmıştır.
Bu konudaki görüşler net değildir, ve bazı araştırmacılar Bloch ve diğerlerinin sonuçlarına katılmamaktadır. Bu araştırmacılar, plesiadapiformları primatlar takımı ile aynı seviyede kabul ederler ve primatların kökenini daha farklı bir perspektiften ele alırlar. Bu teoriye göre, primatlar, plesiadapiformlardan çok daha sonra, yaklaşık 10 milyon yıl sonra ortaya çıkmışlardır.
Son olarak, bazı çalışmalar Pan-Primates kladını önerir, bu klad Primatlar ve Plesiadapiformları içerir. Ancak primatların kesin kökeni hala araştırma ve tartışma konusu olmaya devam etmektedir.
Gerçek primatların ortaya çıkışı
Primatlar ve kolugolar (Primatomorpha) arasındaki evrimsel ilişki, hem genetik hem de morfolojik analizlerle incelenmiştir. Genetik kanıtlar, primatlar ile kolugoların son ortak atasının yaklaşık 80 milyon yıl önce yaşadığını öne sürmektedir. Bu, bu iki grubun ayrışmasının oldukça eski bir tarihe dayandığını gösterir. Ayrıca bazı morfolojik analizler, plesiadapiformların primatların ve kolugoların ataları olabileceğini ileri sürmüştür. Ancak bu sonuçlar, plesiadapiformların 65 milyon yıl önce ortaya çıktığına dair fosil kanıtlarla uyumsuz gibi görünmektedir.
Fosil kayıtları, tüm primatların son ortak atasının yaklaşık 74-77 milyon yıl önce yaşadığını işaret etmektedir. Bu, nemli burunlu maymunlar (Strepsirrhine) ile kuru burunlu maymunların (Haplorrhini) bu dönemde birbirinden ayrıldığını gösterir. Fosil kanıtları, ilk primatların yaklaşık 60 milyon yıl önce ortaya çıktığını göstermektedir. Bu erken primatlar, günümüzün prosimiyenlerine (örneğin, lemurlar) benzeyen yapıya sahipti.
Eosen Dönemi'nde, erken primatlar Kuzey Amerika, Avrupa, Asya ve Afrika'da yaygın olarak bulunuyordu. Bu erken primatlarda, büyük beyinler, büyük gözler ve küçük ağızlar gibi evrimsel değişiklikler gözlemleniyordu. Ancak Eosen Dönemi'nin sonunda, erken prosimian türlerinin çoğu, daha soğuk iklim koşulları veya ilk maymunlardan gelen rekabet nedeniyle yok olmuş olabilir.
Sonuç olarak, primatların evrimsel tarihi oldukça karmaşıktır ve fosil ile genetik kanıtlar arasında bazı çelişkiler bulunmaktadır. Ancak bu tür bilimsel çalışmalar, primatların kökeni ve evrimi hakkında daha fazla bilgi edinmemize yardımcı olmaktadır. Bu konu, paleontologlar ve genetikçiler arasında devam eden araştırmalarla aydınlatılmaya çalışılmaktadır.
Taç primatlar, yani Haplorhini (Kuru burunlu primatlar) ve Strepsirhini (Nemli burunlu primatlar), primatların atasından türeyen iki büyük gruptur. Bu iki grup, primatların filogenetik ağacında önemli bir yere sahiptir.
Primatların atasının yaklaşık 63 milyon yıl önce yaşadığı tahmin edilmektedir, ancak çalışmalara göre bu tarih 55 ila 80 milyon yıl öncesine kadar uzayabilir. Primatların atası, muhtemelen ağaçlarda dolaşan ve meyve ya da böcek avlayan bir memeliydi. Tüm günümüz primatlarının bu ortak ata tarafından türediği düşünülmektedir.
Tüm primatların atasından daha yakın olan plesiadapiformlar, yaklaşık 65 ila 55 milyon yıl önce yaşadılar ve bazı primat özelliklerine sahiptiler. Ancak plesiadapiformlar, primatların tüm özelliklerini taşımadılar, bu nedenle primatlara ne kadar yakın oldukları tartışmalıdır.
Nemli burunlu primatlar (Strepsirrhini) ve kuru burunlu primatlar (Haplorrhini) arasındaki ayrılma tarihi üzerine yapılan çalışmalar, minimum 58 ila 72 milyon yıl öncesi arasında sonuçlar vermiştir. Bazı çalışmalar, primatların bu ayrılmasının Kretase-Tersiyer sınırı olarak bilinen dönemde yaklaşık 66 milyon yıl önce gerçekleştiğini öne sürerken, diğerleri bu tarihi 71.5 milyon yıl öncesine kadar uzatmıştır.
Sonuç olarak, primatların evrimsel geçmişi oldukça karmaşıktır ve bu konudaki araştırmalar devam etmektedir. Primatlar, doğanın büyük bir çeşitliliğini ve evrimsel değişimi temsil eden ilginç bir memeli takımını oluştururlar.