Yazı ve Fotoğraflar: Dursun ERKILIÇ
Şehirler insan gibidir ve her şehrin kendine has özellikleri hatta bir karakteri vardır!
Konumuz Adana olduğu için hemen söyleyeyim, Adana ve Adanalı ‘nevi şahsına münhasır’dır. Benzerini bulmak zor, hatta imkansızdır…
Sevince adam gibi sever ve sevgisi ilgi görmez araya müzevirler girerse “İbrişim Örmüyorlar” diye bir türkü tutturur. Duyulsun diye sesini yükseltir:
İbrişim örmüyorlar
Sevmişim vermiyorlar
Tanrının zalimleri
Münasip görmüyorlar
Bu hal, sabredilesi değildir. Ne yapacak Adanalı? Ya nehirde çimecek ya da güneşe ateş edecek!
İŞTE ADANA GEZİMİZDEN KARELER DİĞER SAYFADA --->
Bir şehir efsanesine dönen Adanalının güneşe ateş etmesi hadisesinin sağlam bir gerekçesi vardır: Sıcak!
Adana sıcağını anlatanlar anlatırken bile bunaldığına göre, bağrı yanık birinin ensesine çalışan güneşe hoş gözle bakması zordur…
Adanalıyı zıvanadan çıkarmışsa güneş düşünsün artık!
Yetkililer bu duruma bir çare olsun diye önerilerde bulunur. Bunun bir örneği 2016 yılının Haziran ayında yaşanmış ve Adana Seyhan Belediyesi sosyal medya hesabından aynen şu paylaşımda bulunmuştu:
“Adanamızın meşhur kavurucu sıcakları geldi. Yaniyürükkkkkkk. Vatandaşlarımıza gerekmedikçe saat 11.00-16.00 arasında dışarı çıkmamalarını, kanala girip çimmemelerini ve güneşe ateş etmemelerini önemle rica ederiz.”
Bir Adanalı, “Hee valla yaniyrüüüük! Aha dayıya sor!” türü cümleler kuruyorsa, o an dışarı çıkılmaması gereken bir zaman dilimi demektir.
Yürük yürüyüşüyle yorulunca, ‘ne yana gideyim’ diye adres sorayım diye uygun bir şahıs ararken, ‘Kaçak Çay’ çuvalı çalındı gözüme!
Bu çuvalın sahibine sormak istemedim!
Yürümek iyi de misafir olduğum şehirde bilinmezleri bilmek, görünmezleri görmek arzum da dürtüp duruyordu:
- De hadi mekan gör, alan gör…
Soluklanıp karar vermek istedim.
Karşı kaldırımdaki dükkanın kapısındaki yazılar dikkatimi çekince hem okumak hem de bir adres sormak için o yana seğirttim…
Varmaz olaydım!
Dükkanın sahibi de bu notu yazmayaymış iyiymiş!
“Merkez Davet” başlıklı yazı, “Taşındık karşı aradayız” diyordu.
Yazının altında bulunan ve ters dönmüş etiketleri görünce, o araya gitmek istemedim!
‘Nasıl olsa birini bulurum’ diye ilerlerken, az ötedeki yıkık dökük boş bir dükkanın gölgesine sığınmak istedim!
Duvar yazılarını okuyunca, kendime ‘nere olursa olsun yürü’ talimatı verdim!
Duvar yazısının sahipleri diyordu ki:
- Babalar ölmez!
Altında da dört imza vardı…
“Çok yaşayın babalar” diyerek devam ettim yoluma…
*
Adana gezimiz sürecek…