Dursun ERKILIÇ
Adana sokaklarında yoldan değil yârdan yorulunca, “Gide gide bir söğüde dayandım”!
Yorgunluk mu dargınlık mı daha kötü bilemedim!
Ölem ben ölem ben
Kurban olam ağzındaki
Dile ben gelin dile ben
Dememin bir önemi yoktu, çünkü: Güvendiğim dağlar elime geldi!
***
Tek çarem vardı.
O’na sarıldım:
-Kadir Mevlam senden bir dileğim var…
***
Taa Erzincan’dan ‘Engin’lere bakarsanız, göreceğiniz şu olur:
Muhannetin suyu dolayı akar
Aktığı yerleri sel olur yıkar
Duyacağınız ise gördüğünüzden beterdir:
Muhannetin sözü zehirden oktur
Lûtfuna kerem et insafı yoktur
Sol gözün sağ göze faydası yoktur
Sağ gözü sol göze muhtaç eyleme
BU DÖRTLÜK AĞIR GELDİ!
Gözlerimi kardeş etmeye çalışmam boşunaydı! Birbirine faydası yoktu!
Muhannetlere göz atar atmaz ömür selim aktı mazi nehrimde…
“Ahu gözlüm tut elimden” dedim amma uzaklarda olduğunu bildiğimden sessizleştim…
Derde salmadan başımı
Noksan etmeden işimi
Feymani’ye selam verdim. Selamı aldı fakat aklı sevindiğindeydi, lafı da onaydı:
- Usanmadı gönül senden…
Tırnağın varsa başını kaşı!
Adana sokaklarına alışırken sesi gaiplerden gelen Karac’oğlan’a acıdım:
Dirilirler dirilirler gelirler
Huzur-ı mahşerde divan dururlar
Harami var diye korku verirler
Benim ipek yüklü kervanım mı var
Tamam, onun ipek yüklü kervanı yoktu ama Adana sokaklarında da yok yoktu!
Rengarenk çizmelerin satılması normaldi…
Küsbe Balık Yemi de olabilirdi…
Sağlığa zararlı maddelerin sere serpe satılması bile neyseydi de…
Vay arkadaş…
Tomar tomar dolar ve Türk Lirası da neyin nesi oluyordu!
Evet, Adana sokaklarında yok yoktu, sahte para bile!
Kafam karıştı!
Öyleyse, “Güver bostanım güver”! Nasıl olsa çarşı / pazar yanıyor, belki bir hayrı dokunur!
“Aşağıdan gelen gelin alıcı” kalabalığını görmezden gelip ara yola saptım!
Çünkü;
Aşağıdan gürül gürül göç gelir
Gelir amma gürültüsü geç gelir
Nemelazım…
*
Başka yazılarda buluşmak dileğiyle Adana gezimize ara verelim…