Kadınlar hangi çağda yaşarlarsa yaşasınlar güzel görünmek için türlü yöntemler geliştirdi. Osmanlı döneminde padişahın hareminde bulunan cariyeler, güzelliklerini bitkisel çözümlere borçluydu. İşte yüz yıllar öncesinden gelen güzellik sırları...
Osmanlı sarayındaki cariyeler için kusursuz bir cilde sahip olmak büyük önem taşırdı. Bunun için cariyeler sık sık hamamda yıkanıp keselenir, ölü derilerinden kurtulurlardı. Böylece ciltleri hem daha parlak hem de yumuşacık olurdu.
Haremdeki kadınlar ciltlerinin beyaz görünmesini isterdi. Beyaz ten önemli bir güzellik ölçütüydü. Beyazlatıcı olarak limon kullanılırdı. Limonu, içerdiği meyve şekeri ve antiseptik olması sebebiyle yüzlerine ve ellerine sürerlerdi.
Cilt bakımının yanı sıra saçlar da dikkat edilen bir diğer güzellik unsuruydu. Sabunla yıkandığı için kuruyan saçları beslemek ve daha güzel kokmalarını sağlamak için Safiye Sultan'ın kullandığı bir losyon vardı. Bir bardak ebegümeci ve hibiscus (kerkede) 1litre suda 15 dakika kaynatılıp süzüldükten sonra soğutularak saçlar bu suyla durulanırdı. Saçlar hem güzel kokar hem yumuşacık olurdu.
Kozmetik henüz icat edilmemiş olsa da kadınlar elmacık kemiklerini öne çıkarmak için doğal bir allık kullanırdı. Bu, aynı zamanda ıslatıldığında ruj görevi görürdü. İşte formülü: Bir çay bardağı gül goncası ve bir çay bardağı hibiscus havanda dövülür. Yanak bölgesine sürüldüğünde allık; sıcak suyla sulandırıp dudaklara sürüldüğünde kiraz rengi ruj olur.
Nemlendirici cilt losyonlarını da doğal yöntemlerle elde ederlerdi. Bir çay bardağı kabak çekirdeğini havanda döven cariyeler, bunu bir su bardağı zeytinyağı ve bir yemek kaşığı gül yağıyla karıştırırdı. Karışım bir hafta kapalı bir cam kavanozda ve serin bir yerde bekletildikten sonra süzülürdü. Bu karışım banyo sonrası tüm vücuda uygulanırdı. Böylece kadınlar pürüzsüz, nemli ve parlak bir cilde kavuşurdu.