Yaşlılığın başlangıcının tespit edilmesi kuşak değişimlerinden ve bireysel bakış açılarından etkilenen öznel bir konudur ve bu konuda yapılan araştırmalar, yaşlılığın gerçekliğinin değiştiğini gösteriyor.
Yaşlanma Algısı ve Dijital Çağ
Markus Wettstein ve ekibinin Berlin Humboldt Üniversitesi'nde gerçekleştirdiği, 1911 ile 1974 yılları arasında doğan 14.000'den fazla Alman yetişkinin verilerini inceleyen araştırma, yaş algısının zaman içinde geliştiğini ortaya koyuyor.
Özellikle geç doğan insanlar, erken doğanlarla kıyaslandığında yaşlılığı "hayatta biraz daha geç" olarak görme eğiliminde oluyor. Ancak bu eğilim, son zamanlarda yaşam beklentisi artışındaki yavaşlama nedeniyle sürdürülemeyebilir ve bu durumun, COVID-19 salgını gibi faktörlerle daha da kötüleştiği görülüyor.
Wettstein, özellikle Kuzey Amerika'da yaşlanmayla ilgili giderek olumsuz stereotipler göz önüne alındığında, genç nesillerin zarif bir şekilde yaşlanma konusunda karşılaşabilecekleri potansiyel zorlukları vurguluyor.
YAŞLANMA ALGISI DEĞİŞiYOR
Dijital devrim, yaşlanmaya yönelik tutumların yeniden şekillendirilmesinde önemli bir rol oynadı. Daha yaşlı nesiller teknolojiye uyum sağlarken Y kuşağı ve Z kuşağı gibi daha genç grupların, erken çocukluktan bu yana dijital ortamlara derinlemesine gömülmüş durumda ve potansiyel olarak sosyal bağlantılara ve yaşlanmaya ilişkin algılarını değiştiriyor.
Araştırmalar, gelişim aşamalarındaki sosyal yoksunluğun beyin fonksiyonlarını ve duygusal refahı etkileyerek yaşlanma sürecini hızlandırabileceğini gösteriyor.
Ayrıca yüz yüze etkileşimlerin azalması ve toplumun gençlere yönelik vurgusu yaşlanmaya ilişkin çarpık bir anlayışa katkıda bulunabiliyor.
Güçlü aile bağlarını ve nesiller arası etkileşimleri sürdürmek, yaşlanmaya ilişkin olumlu bir algıyı geliştirmenin anahtarı olarak gösteriliyor.
Güçlü aile bağlarını ve nesiller arası etkileşimleri sürdürmek, yaşlanmaya ilişkin olumlu bir algıyı geliştirmenin anahtarı olarak biliniyor. Bununla beraber teknolojik kolaylıklarla karakterize edilen modern yaşam tarzları genellikle ailelerde fiziksel ayrılığa yol açarak gençlerin yaşlı nesillerden öğrenme fırsatlarını sınırlıyor.
Ayrıca yaşlanmanın olumlu yönlerine maruz kalmadan yaşlı akrabalarda hastalık yaşanması, olumsuz stereotiplerin devam etmesine sebep olabiliyor. Ayrıca yaşlı insanlarla anlamlı etkileşimlerin teşvik edilmesi yaşa bağlı önyargılara meydan okuyabiliyor ve yaşlanma algısını olumlu bir şekilde yeniden tanımlayabiliyor.
Bireysel deneyimler yaşın tanımını daha da karmaşık hale getiriyor. Yaş, yaşam tarzı değişiklikleri ve sosyal normlar gibi faktörler, bireylerin kendilerini veya başkalarını yaşlı olarak algılamasını etkiliyor.
Yaşlanmanın kaçınılmazlığının farkına varmak ve erken yaşlardan itibaren kişisel bakıma öncelik vermek, sağlıklı yaşlanmayı ve yaşamın farklı aşamalarının takdir edilmesini teşvik edebiliyor. Sonuçta, yaşlanmaya yönelik toplumsal tutumların yeniden tanımlanması, yaşlanma deneyimlerinin çeşitliliğinin tanınmasını ve nesiller arası anlayış ve empatinin desteklenmesini gerektiriyor.