Milenyum denilen yeni yüzyılın başıydı… 2000 yılının 23 Nisan kutlamaları yapılıyordu ve benim açımdan birkaç ayrıcalığı vardı.

Milenyum denilen yeni yüzyılın başıydı… 2000 yılının 23 Nisan kutlamaları yapılıyordu ve benim açımdan birkaç ayrıcalığı vardı.
Her şeyden önce, dünyanın ilk ve tek çocuk bayramıydı ve Atatürk’e borçlu olduğumuz bu güzel günün kutlamaları içinde kızım da yer alıyordu…
İkincisi, yıkılacağı hayal bile edilemeyen ve çocukluk, gençlik yıllarımın ayak izlerini taşıyan 19 Mayıs Stadyumundaydı törenler…
Üçüncüsü, o günü ve töreni bir yazı konusu yapmıştım…
Bu 23 Nisan’da, 25 Nisan 2000 tarihli o yazımdan alıntılar sunmak istiyorum:
***
Biri 1920’de bir milleti şahlandıran...Diğeri 2000’de bir şölene dönüşen...Biri diğerine 80 yıl “yakınlıktaki” iki ayrı 23 Nisan’ı bir arada yaşamak mümkün mü? Mümkün!.. Çünkü ben yaşadım...

HATIRIMA GELENLER...

Renk cümbüşü içindeki törenlerde; İstanbul’un işgali, Meclis-i Mebusan’ın işgal kuvvetleri tarafından basılıp kapatılması, sürgüne gönderilen aydınların çektiği acı, onurunu kurtarmak için ayaklanan yoksul fakat inançlı, bir o kadar da kararlı bir milletin verdiği Kurtuluş Savaşı ve “Kutsal İsyan”ın önderleri geldi hatırıma...
Adını Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıktığı günden alan bir stadyumun yeşil çimlerine bir düzen içinde dağılan minicik çocukların, gencecik yavruların nasıl büyük bir huşu içinde olduğunu görmek; feda edilen canların, dökülen kanların, çekilen çilelerin boşa gitmediğini gösteriyordu...

ASTRONOTLAR... GAZİLER... PERİLER...

Kurşuni elbiseleri içindeki “küçük astronotlar” ne kadar 2000’lerin Türkiye’sini anlatıyorsa; elinde kaması ve Türk Bayrağı ile tribünleri selamlayan iki Gazi de 80 yıl öncesini o derece yansıtıyordu...
Lacivert “tenleri” üzerindeki beyaz tüllerle bir peri masalının kahramanları gibi uçuşan gençler ne kadar geleceği temsil ediyorsa, gri eşofmanları içinde törene katılan “özürlüler” de o kadar hayata bağlılık aşılıyordu izleyenlere...
Tabiatın kahverengiliğiyle, çocuksu coşkuyu “ciddiyetle” taşıyan yavru kurtlar ne derece özgürlüğün timsaliyse, palyaço rengarenkliğindeki haylazlar da o kerte neşe kaynağıydı...

TAŞRA KASABASINDAN ANKARA’YA...

İşte o an; 23 Nisan 1920 Cuma gününün o taşra kasabasından, bugünün dünya devleti Türkiye’nin başkenti Ankara’ya uçuşuverdi duygular, düşünceler...
Pek çok aydın gibi İstanbul’un işgaline karşı çıkan ve işgali gazetedeki sütununa “Kara Gün” başlıklı yazısıyla yansıtan Süleyman Nazif, nasıl ki; sürgün edildiği Malta’da memleket hasretini “Da’üs Sıla” şiirinde dile getiriyordu; 19 Mayıs Stadyumu’nun halıya benzeyen zemini üzerinde, ahenkli bir dansın sihrine kapılan özgür Türkiye’nin mutlu gençleri de kendilerine bu vatanı, bu cumhuriyeti armağan eden atalarına minnet, rahmet ve saygı doluydu...
Çünkü onlar, Nazif gibi, “Asumana muğber, zemine münkesir” değil; bereket yüklü bir 23 Nisan gökyüzünün pamuk yığınını andıran bulutları, yeşil bir zeminin özgür çocuklarıydı...

“TÜRKİYE... TÜRKİYE... TÜRKİYE...”

Tribünleri ve sahayı dolduranların hep bir ağızdan haykırdığı “Türkiye... Türkiye...” nidaları da işgal acısını bağımsızlık isyanına dönüştürmek için canı pahasına İstanbul’dan Ankara’ya akın eden vatanseverleri, bugünün başkentine akıtan gizli parolanın açık davetiyesi gibiydi...
Minik efelerin diz kırması, hareketli halayların verdiği heyecan; Mustafa Kemal’in önderliğinde gerçekleştirilen Sivas Kongresi’nde oluşturulan, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adına hareket eden Heyet-i Temsiliye’nin (Temsil Heyeti), İstanbul’un işgalinden hemen sonra yayımladığı; “Hilafet ve Saltanat makamının korunması, bağımsızlığı ve Osmanlı Devleti’nin kurtuluşunu sağlayacak tedbirleri etraflıca düşünmek ve uygulamak üzere, millet tarafından olağanüstü yetki taşıyacak bir Meclis’in Ankara’da toplantıya çağrılmasının” kararlaştırıldığını duyuran tamimdeki çağrı kadar etkiliydi...

2 YIL 4 AY 7 GÜNLÜK YÜCE GÖREV...

Stadyumdaki on binlerin bayram coşkusu sürerken, 80 yıl önce de her şey tamamdır... İlk Başkanı Mustafa Kemal olan Büyük Millet Meclisi, 2 yıl 4 ay 7 günlük görevini başarıyla tamamlar. Türkiye Cumhuriyeti’ni yaratan Kurtuluş Savaşı, bu Meclis’in emrindeki Türk Ordusu tarafından kazanılır... 29 Ekim 1923’te yeni Türk Devletini dünyaya ilan ve kabul ettiren bir zaferin mimarı, 80 yıl önce toplanan bu Büyük Millet Meclisi’dir...