Son günlerde İstanbul’da yaşanan, insanın içini sızlatan ve vicdanını yaralayan bir olay, toplumun derinliklerine işleyen bir yara açtı. Bebeklerin ölümü, onların masumiyetine kıyılmasındaki sorumlular, onları koruyacak olanların ihaneti… Yenidoğan çetesi adı verilen bu kirli ve karanlık yapı, hepimizi derinden sarstı. Geriye ne kaldı: Acı, korku ve çaresizlik…

İstanbul’daki bazı özel hastanelerin yenidoğan  yoğun bakım ünitelerini işletmek için kurulan çetenin lideri olduğu iddia edilen Fırat Sarı ve çete üyelerinin, bebek acil hastalarını kasıtlı olarak ve planlı bir şekilde, anlaşmalı hastanelere sevk ederek, ölümlerine yol açtığı öne sürülüyor. Bu acımasızlığın perde arkasında, sağlığı ve yaşamı savunması gereken kişilerin; kendi menfaatleri için, en savunmasız varlıkları, bebekleri hayatından mahrum bırakma cesaretini bulmaları yatıyor.

Hangi vicdan, küçücük bir canın ölmesine göz yumar? Hangi kalp, masum bir bebeğin hayatını almak uğruna karanlık ilişkilerde buluşur? Ve en acısı: Hangi “sağlık çalışanları”, hemşireler ve doktorlar, ölüme ve ağrıya mahkum edilmiş bir bebeğin gözlerinden, çaresiz annelerin yaşlı gözlerinden çıkacak umudu sömürmekten hiç utanmaz?

İhmali Davranışla İşlenmiş Cinayet

Türkiye’de yüzlerce aile, o minicik bebeklerin ellerini tutmak, onlara sevgiyle bakmak ve büyütmek için hayal kurarken, onlara ait hayaller, bu karanlık oyunla son buluyor. O bebekler, hiçbir suçları olmadan, acımasız bir planın kurbanı oldular. İddianamede, şüpheliler için “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi” ve “nitelikli dolandırıcılık” suçlarından ceza talep ediliyor. Ancak bu suçu sadece yargılayacak olanlar değil, her birimizin vicdanı da sorgulamalı: Bu canların bedeli ne olabilir?

Geride kalanlar, acı ve korku içinde bırakılmış, sevdiği bebeklerin vefatına neden olan bir sistemin içinde çaresiz kalmışlardır. Bir anlık sapkın düşünceler, sadece yasal cezalarla değil, daha derin bir sorumlulukla hesaplaşmalıdır. O bebeklerin annelerinin ve babalarının gözlerindeki yaşlar, hiç bir ceza ile silinemez. Her bir acılı aile, sorumluların adalet önünde hesap vermesini bekliyor.

Bir Çocuk Ölürse, Toplum Ölür!

Bir toplumun en savunmasız üyeleri, çocuklarıdır. Çocuklar, kendilerini koruyacak olanların ellerinde güven içinde büyümelidir. Ancak burada, güven duygusu, sağlık sisteminin içine yuvalanmış karanlık ilişkiler tarafından yıkılmıştır. Üzüntüyle belirtmek gerekir ki, ne yazık ki bu olay sadece bir suç değil, aynı zamanda toplumun sağlık sistemine duyduğu güvenin de büyük bir ihanetidir.

Yenidoğan çetesi’nin bu kadar uzun süre fark edilmeden faaliyet gösterebilmiş olması, sağlığa duyduğumuz güveni zedeleyen çok büyük bir felakettir. Bugünlerde herkesin konuştuğu bu korkunç olayın, yalnızca sorumluları değil, tüm sağlık sektörünü etkileyecek kalıcı izler bırakması kaçınılmazdır. Bu tür adaletsizliklere son verilmesi için, sağlık sisteminde köklü değişiklikler yapmak zorundayız.

Adaletin Peşinden

O minik bedenlerin ve yüreklerdeki tarifsiz acıların hesabı sorulmalıdır. Sadece suçlular değil, bu çürük sistemin parçası olan herkes, sorumlu tutulmalıdır. Sağlık hizmetleri sunmakla yükümlü olanların, mesleklerini hakkıyla icra etmeyen, insan hayatını hiçe sayan bu kişilerin, yargı karşısında hesap vermeleri gerekir. Adaletin yerini bulması için, sadece cezalar yeterli olmayacak; tüm sistemin gözden geçirilmesi, şeffaflık ve denetim mekanizmalarının kuvvetlendirilmesi zorunlu hale gelecektir.

Sonuçta, yeni doğmuş bir bebek, bir toplumun en değerli varlığıdır. O minicik eller, umudu, hayatı ve geleceği simgeler. Bu cinayeti işleyenler yalnızca masum bebekleri değil, aynı zamanda toplumun vicdanını da öldürmüşlerdir. Bu ihanetin önüne geçmek, aynı hataların tekrarlanmaması için, hepimizin görevidir.

Mukadder ben; bir çocuğun ölümüne sebep olan herkes, bu toplumun kanayan yarasına dokunmuştur diye düşünen. Ve bir toplumun vicdanı, ancak bu tür ihanetlerin önlenmesiyle iyileşebilir diye umut eden...

Sevgilerimle..