Eğer insan dünya ve eşya ile ilgili olarak iki temel gerçeği hatırda tutar ve bunların gereği ile hareket ederse sarsılmaz mutluluğa ulaşma yolunda güzel bir başlangıç yapmış demektir.
Mevlânâ Celâleddin Rûmî’nin eserlerinde “mutluluk” kavramı hem kendi bağlamında hem de karşıt tüm kavramlarla beraber değerlendirilmiştir. Mevlânâ Celâleddin Rûmi, her şeyden önce insanın dünya ve içindeki unsurlarla irtibatının sağlıklı bir zemin üzerine tesis edilmesi gerektiği kanaatindedir. Eğer insan dünya ve eşya ile ilgili olarak iki temel gerçeği hatırda tutar ve bunların gereği ile hareket ederse sarsılmaz mutluluğa ulaşma yolunda güzel bir başlangıç yapmış demektir. Bu noktada hatırlanması gereken birinci konu, eşyanın değişken ve geçici bir tabiata sahip olduğu ikincisi ise hadiselerin “göreceli” olduğu gerçeğidir.
Eşyanın geçici ve değişken tabiatına karşı uyanık olmak, dünya sevgisine kapılmamak, Rûmi’nin eserlerindeki temel meselelerden biridir. Mevlânâ’ya göre insan, dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren maddi ihtiyaçlar ile sarılmıştır ve enerjisinin büyük bir kısmını bu ihtiyaçları karşılamak için sarf eder ki bu makul bir oranda normal bir durumdur. Ancak bu ihtiyaçlar, sonu gelmez arzu ve emellerle baş başa vermişse, kişi bütün ömrünü maddi isteklerin tatmini ve rahat arayışı uğrunda heba edebilir ki bu mutluluk arayışının sonunu getirebilir. Zira dünyada istenilen her şeye ulaşmak mümkün değildir. Üstelik bir nimeti elde etmek için bin türlü zahmete girmek ve bedel ödemek gereklidir. Mevlânâ, söz konusu gerçeği “Çünkü bütün zahmetler, sıkıntılar, üzüntüler bir şey istediğin zaman olmayınca meydana geliyor. Bir şey istemezsen üzüntü de kalmaz.” sözleriyle ifade etmiştir.
Rûmi’ye göre, insanın bu dünyada yaşadığı bütün zorluk ve mutsuzlukların temelinde eşyanın geçici/yok olucu tabiatını göremeyerek ona sonsuz bir sevgi ile bağlanmak yatmaktadır. Mevlânâ bu gerçeği Mesnevî’sinde su ve testi örneği ile anlatır. Buna göre adamın biri su bulmak kastıyla eline testisini alır ve yola düşer; ancak çeşmeye vardığında su kaynağının kurumuş olduğunu görür. Bunun üzerine adam biraz daha yol alır ve başka bir çeşmeye tesadüf eder. Gürül gürül akan bu kaynaktan testisini doldurmak niyetiyle telaşla koşmaya başladığında, bir anda testi elinden düşer ve kırılır. Mevlânâ dünyada her isteğin tamam olamayacağını, her türlü metanın geçici olduğunu ve dolayısıyla kişinin mutluluğunu bu tür geçici unsurlara bağlamaması gerektiğini bu kısacık hikâye içerisinde son derece etkili bir şekilde ortaya koyar. Mevlânâ, ayrıca mutlak hayır ve şerrin bulunmadığına ve fakat hadiselerin neticeleri bakımından göreceli olarak değerlendirilmesi gerektiğine vurgu yapar. Bunu da Mesnevî’de geçen, “Sen burnunu kanatmak istemezsin ama burnun kanar. Bu kanayış sana sağlık verir.” cümleleri ile açıklar.
Üçüncü olarak Mevlânâ, insanın kendi varlığının, yani insanlığının kıymetini bilmesi gerektiğine dikkat çeker. Dünya ve içindekiler insan için yaratılmıştır. Dolayısıyla Rûmî, ister kayıp ister kazanç olsun, maddi dünyaya dair hiçbir unsurun insan üzerinde etkili olmaması gerektiği düşüncesindedir. Zira âlemdeki her şey insana hizmet için yaratılmış, onun iyiliği ve mutluğuna araç olarak tasarlanmıştır. O halde insan, kendisi için yaratılmış olan nesnelerin hükmü altına girmekten kaçınmalı, hadiselerin elinde oradan oraya savrulmaktan kendisini korumalıdır.