Bir önceki yazımda “… Çoğumuz artık ne mutluluğumuzun farkındayız ne de mutsuzluğumuzun… Yaprak gibi oradan oraya sürüklenip giden mutluluk halleri içerisindeyiz… Aslında gerçek mutluluk insanın sadece kendi kendine başardığı bir duygu-durum halidir ve bunu sadece biz kendimiz başarabiliriz. Nasıl mı? Söylemesi basit ama uygulaması ve içselleştirmesi biraz zaman alacak birkaç basit yöntem ile yapılabilir. Bu basit başlıklara bir sonraki yazımda değineceğim…” demiştim.
Bir önceki yazımda “… Çoğumuz artık ne mutluluğumuzun farkındayız ne de mutsuzluğumuzun… Yaprak gibi oradan oraya sürüklenip giden mutluluk halleri içerisindeyiz… Aslında gerçek mutluluk insanın sadece kendi kendine başardığı bir duygu-durum halidir ve bunu sadece biz kendimiz başarabiliriz. Nasıl mı? Söylemesi basit ama uygulaması ve içselleştirmesi biraz zaman alacak birkaç basit yöntem ile yapılabilir. Bu basit başlıklara bir sonraki yazımda değineceğim…” demiştim. İşte o “çok basit” kurallar:
Bütün Kuruntularınızdan Kurtulun
İnsanın en büyük hatası istediğini elde ettiği andan itibaren onu kaybedeceği korkusu yaşamasıdır. Bu paranoya insanı hem bilinçsiz olarak kaybetmeye yöneltir hem de elde ettiğinin keyfini çıkarmasını engeller. Ayrıca istediğini elde ettikten sonra hemen başka şeyler istemeye başlayan bir düşünce yapısı da insanı yer, bitirir. Kazandığımız her şeyin bizim için geçici olduğunu çok iyi algılamayı başarabilirsek ve “şu anda” yaşamayı ilke edinirsek keyif almak çok daha kalıcı hale gelecektir.
Önce Kendinizi Düşünün
Bu aslında uygulanması zor olan bir maddedir. Pek çok kişi bunu bencillikle karıştırır. Birçok insanın içinden “çocuklarım”, “sevdiklerim” diye düşündüğünü tahmin edebiliyorum. Birileri için iyi bir şeyler yapmak, onlara sahip çıkmak, sevmek bizi iyi bir insan hale getirir. Sevgi dolu, düşünceli ve sevilen insanlar oluruz ama bunun kesin bir sınırı olması gerekir. Bu sınırın ne olduğu herkese göre farklı olsa da genel olarak zarar gördüğün noktanın sınır olduğunu söyleyebiliriz. Bu noktada duvarları inşa edebilmelisiniz.
Aslına bakarsanız “Sen mutlu olmazsan başkasını nasıl mutlu edebilirsin ki?” çok önemli bir sorudur. Geçici çözümler, olayların üstünü örtmek, mutluymuş gibi davranmak sorunu çığ gibi büyütür ve sonucu bir patlamaya dönüştürür. Sorunlar üst üste bindikçe sorunun özünden çok sonuçları önem kazanır ve kayıplar büyük olur. Buna en basit örnek uçak yolculuklarıdır. Bir anne, bebeği ile yolcu koltuğuna otururken emniyet kemerini veya ani bir basınç değişikliğinde oksijen maskesini önce kendine sonra çocuğuna takar. Bu uçuş kurallarının birinci maddesidir. Neden mi böyledir? Çünkü önce o emniyette olmalıdır ki çocuğunu sıkıca kavrayabilsin ve korumaya alabilsin. Aslında bu kadar da basit bir şeydir kendini korumak. Kısaca, kendini korumak başkalarını korumaktır.
Yozlaşmayın
Mesela bir firmada çalışıyorsanız 25 kişilik bir ekibin içerisinden boşalan finans müdürü pozisyonuna yalnızca bir kişinin geleceğini zor olsa da kabul edin. Geri kalan 24 kişinin en az yarısının da bu pozisyon için potansiyeli olan sizin kadar güçlü, sizin kadar karizmatik kişiler olduğunun farkına varın. Bu noktada, söz konusu seçim için yapacağınız tüm hareketler iyi bir amaca hizmet etmelidir. Hayallerinizi gerçekleştirmek için yozlaşmayın, yalan söylemeyin veya kendinizi olduğunuzdan daha farklı biri gibi göstermeye çalışmayın. Aynı durumu pek çok şekilde örneklendirebiliriz. Eşinize, çocuğunuza, dostlarınıza kısacası, sizi seven herkese karşı dürüst ve açık olun. Bu huzurlu olmanın tek altın kuralıdır ve en önemlisi kimsenin hakkını yemeyin. Haksızlık hissi insanın kendini en kötü hissettiği hallerden biridir ve kişiliği (hakkaniyet duygusunu) zamanla zedeler. Vefasız olursanız, unutulursunuz. Ne veya kim olduğunuz hiç önemli değildir. Başkalarına zarar verecek şeyleri mümkün olduğu kadar yapmamaya çalışın veya yaptıysanız da hatalarınızdan ders çıkarın.
Zamanı Doğru Kullanın
Bu cümleyi hemen hemen her yerde görüyor ve duyuyorsunuz çünkü insanın kendine ait kaliteli zaman geçirebilmesi, kendini mutlu hissettiği aktiviteler yapması da bu yoldaki bir diğer altın kuralı oluşturuyor.
Türkiye’de oluşturulan yanlış çalışma saatleri, tüm hayatın işe adanmasını isteyen talepkâr patronlar, aslında kendi işlerine ne kadar zarar verdiklerinin hiç farkında değiller. İnsanların konsantrasyon sağlamak için belirli bir kapasiteleri vardır ve o kapasite siz ne yapsanız yapın daha üste çıkamaz. Aslında 9 saat çalışan bir eleman ile 12 saat çalışan bir elemanın verimlilik açısından hiçbir farkları yoktur. Hatta 9 saat çalışan çok daha verimli ve üretkendir. Bu gerçek, pek çok gelişmiş ülkede çok iyi özümsenmiş ve bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış olmasına rağmen, maalesef ülkemizde ısrarla görmezden geliniyor. Eğer siz de böyle bir iş hayatına sahipseniz yapacağınız ilk şey, vaktinizi çok iyi değerlendirmek için plan yapmak olmalıdır. Haftalık planlar yaptığınız zaman kendiniz için haftada en az beş, altı saat ayırdığınıza emin olun. Kimsenin sizi sizden çalmasına izin vermeyin. Kendinizi her zaman ödüllendirmelisiniz çünkü siz buna değersiniz!
Sevmeyi bilin
Sevmek gelişmenin ve öğrenmenin tek yoludur. Burada bahsettiğimiz sevgi, her şeye karşı duyulan sevgidir. Bu kategoriye doğayı, hayvanı, insanı, gökyüzünü… her şeyi ama her şeyi koyabiliriz ama öncelikle kendimizden bahsetmeliyiz. Kendinizi sevin. Siz bu dünyada teksiniz ve özelsiniz. Gözünüzü, kaşınızı, huyunuzu, suyunuzu her şeyinizi sevin. Siz kendinizi sevdikçe başkalarının da sizi sevme kapasitesine inanamayacaksınız. Aynaya baktığınızda kendinize gülümsemeyi öğrenin. Kendi ile barışık olan insanlar her zaman kazanmıştır ve kazanacaktır. Sevme kapasitenizi ne kadar genişletirseniz o kadar mutlu olursunuz.
Aslında kurallar basit ve temelde hep aynı noktaya geliyor: Kendimizi sevmeyi ve saymayı başarırsak mutlu olmanın ilk adımını atmış olacağız. Bunu başarmanız dileğiyle…