Terör bir insanlık suçudur, dil, din, ırk, mezhep, cinsiyet, yaş, meslek ayırt etmeden insanları kaos, korku ve paniğe sürükler. Muhasır medeniyetlerin taşeron eliyle yaptırdıkları hain bir eylem biçimidir. Bulunduğumuz coğrafya ve konum itibari ile haçlı savaşları terör savaşlarına dönüşmüştür. Kitaplarımda da bu terör konusunu hikaye olarak sıklıkla işlerim, okurlarım bilirler, terörün tek amacı ve tek hedefi vardır, korku ile kaos çıkarmak. Yabancı istihbarat birimlerinin toplum içerisindeki bazı dinamikleri harekete geçirmesi ve bu dinamiklere para, silah ve eğitim desteği vermeleriyle terör grupları oluşur. Sonuç masum ve günahsız insanların ölmesidir. İnsanların ırkı, dili, dini ne olursa olsun acısı ve gözyaşı değişmez gözyaşlarının rengi aynıdır.

Ruanda soykırımını hatırlayın, dili, rengi, ırkı aynı olan bir toplumu 1994 yılında Tutsi ve Hutu olarak kutuplaştırıp 800.000 bin insanın katledilmesi ile sonuçlanmıştır. Sorumlusu Fransa olmasına rağmen 800.000 insan ölmüş ve Fransa’ya hesap sorulamamıştır. Olan masumlara olmuştur. Aynı şekilde açıktan ABD ve Avrupa ülkeleri PYD ve YPG örgütlerini lojistik, eğitim ve silah desteği vererek insanlığın başına bela etmişlerdir. Bunun son örneği İstiklal caddesindeki hain bombalı eylem olmuştur. Olayın faili caninin kameralara elinde bir gülle verdiği mesaj çok manidardır.

Terörizm, kökünü Latince ‘terrere’ sözcüğünden alan Terör deyimi ‘korkudan sarsıntı geçirme’ veya ‘korkudan dehşete düşmeye sebep olma’ anlamlarına gelmektedir. Amaç korku algısını yöneterek huzursuzluk çıkararak istikrarı bozmaktır. Önce ekonomi çöker sonra huzur ve istikrar bozulur yerini kaos ve kargaşa alır. Terör sorunu ile uğraşan ülkeler ekonomik olarak gelişemez, büyüyemez kendi sorunları ile uğraşmaktan diğer ülkelerde ne olup bitiyor ilgilenemez ve küçülürler. Sonrası Suriye, Irak ve coğrafyamızda ki diğer ülkelerde olduğu gibi parçalanmalara neden olur. Can güvenliği olmayan bir toplum göç etmeye zorlanır, göç yollarında kaybolan çocuklar ve kadınlar organ mafyalarının, beyaz kadın ticareti yapan mafyaların gelir kapısı olur. Silah tüccarları kazanır, devletler yeni silahlarını mazlumların üstünde çalışıp çalışmadıklarını denerler. Yer altı ve yer üstü zenginliklerini terörü finanse eden ülkeler sömürür.

Sonuç kandırılmış bir avuç insan ve bu insanların döktükleri kan ve gözyaşı olarak topluma kara bir leke olarak sürülür. Yabancı istihbaratlar kutuplaştırma konusunda çok iyi oldukları için her farklılığı kullanır. Mezhepten, ırktan, ten renginden yakalar ve şeytanın verdiği vesvese gibi vesvese verir, para verir, silah verir.Thomas Edward Lawrence bu ismi hatırladınız mı? (16 Ağustos 1888 - 19 Mayıs 1935), takma adı ile Arabistanlı Lawrence veya kendini Araplara tanıttığı ismi ile John HumeRoss, İngiliz ordu subayı, arkeolog, diplomat ve yazar. Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu'na karşı düzenlenen Arap Ayaklanması'nın (1916-1918) başarılı olmasındaki en mühim figür olması ile tanındı. Aynı zamanda, İngilizlerin zaferi ile sonuçlanmış Suriye-Filistin Cephesi'nde de (1915-1918) etkili bir isim olmuştur. Seçkin Hizmet Rütbesi sahibi olan Lawrence, elde ettiği başarılar sebebi ile Britanya Hükûmeti tarafından En Saygıdeğer Askerî Bath Nişanı ile ödüllendirildi. Çok iyi Arapça konuşuyor, İslam dinini çok iyi biliyordu ve her gece teheccüt namazına kalkıp namaz kılıyordu. Çok iyi Kuran okuyordu. Müslüman değildi ve görevi gereği kendini bile kandırmış ve hayatını göreve adamıştı. Bu şeytan Lawrence gibi deneyimli ve eğitimli binlerce düşman sahada kaos ve kargaşa çıkarmak için çalışıyor.

“Öyle puslu hava ki şeytan bile Müslüman mintanı giyiyor”. Kazım Karabekir Paşanın da dediği gibi. Müslüman her daim uyanık olması lazım, yüce Allah düşmanlarımızın şerrinden bizleri muhafaza etsin, dirliğimizi ve birliğimiz bozmalarına fırsat vermesin.

Allah’a ısmarladık, hoşça kalın.