“Yakarsa dünyayı garipler yakar” Müslüm babanın o meşhur şarkısında garipleri anlattığı en anlamlı söz başlığıydı. Gariplik; Yalnız, kimsesiz, sahipsiz olmak verilen haklardan az pay alan, hakkı yenmiş, mağdur edilmiş, hor görülmüş, ötekileştirilmiş, güçsüz bırakılmış, mobinge uğrayan, kullanılan ve iyi niyeti kötüye kullanılan gibi birçok anlamda kullanılır.
“Garibin, Mazlumun Ahı İndirir Şahı.” Garip deyip geçmeyin mazlumla Allah arasında perde yoktur, duası hemen yüce Allah’a ulaşır “İnciten incittiği yerden incinir.” Bir kimse başka insanlara zulüm etmemelidir. Özellikle savunmasız ve masum insanlara karşı merhametli olunması gerekir. Aksi takdirde zulüm gören bir insanın bedduası, padişahı dahi tahtından indirir. O yüzden kimsenin ahı alınmak istenmiyorsa, kişi elindeki gücü başkalarını ezmek için kullanmamalıdır. Saf ve temiz hislere sevenler, işini layıkıyla yapanlar, saygı ve sevgide kusur etmeyenler, yumuşak huylu ve insanları kırmaktan çekinenler bunlarda gariptirler. Garipler kırılsa da incinse de intikam almazlar, almaya çalışmazlar, bunu bilen zalimler sürekli gariplere psikolojik ve fiziki eziyet ederler.
“Hor görülenlerin Tanrım isyanıdır bu, sevip sevilmeyenlerin feryadıdır bu, düzensiz dünyanın günahıdır bu, yakarsa dünyayı garipler yakar, isyan ede ede oldum günahkâr, mutluluk bize uzaktan bakar…” Sosyolojik çevrenin ve geçmişten günümüze kadar gelen bozuk düzenin bir psikolojik tesiri ve etkisi olarak güçlünün güçsüzü her türlü ezdiği bir dünyada yaşıyoruz. Seversin değer verirsin sevmezler, sevmedikleri gibi sever gibi yaparak kullanırlar, sömürürler. Her geçen gün zalimin zulmettiği bir gariplik içerisindeyiz. Dünyanın en cesur insanları kaybedecek bir şeyleri olmayan insanlardır. Kaybetme korkusu insana her şeyi yaptırır lakin kaybedecek hiçbir şeyi olmayan asil bir savaşçıdır, içinde bulunduğu durum ile mücadele eder.
Cahiliye döneminde zalimler güçsüzü ve garipleri hor görmüştü ve her geçen gün eziyet ve baskılar artmıştı, iki cihan güneşi Hz. Muhammet Mustafa (SAV) peygamber olarak gönderildiğinde ilk iman eden inanan ve O’nu destekleyen gariplerdi, fakirler ve ezilenlerdi. Garipler o dönem büyük bir devrim yaptılar, batıl gitti hak geldi. Günümüzde İslam coğrafyasına baktığımızda yine ezilen garipler değil mi?
İşe gidersin işyerinde ses çıkarmıyorsun diye uyanık ve kurnaz mesai arkadaşlarının işini de yönetici sana yaptırır bu gariplik değil mi? Evde en küçük sensindir çöp atmaya bile seni gönderirler bu gariplik değil mi? Tabi bu işin latifesiydi. Sözlerime Mehmet Âkif Ersoy’un şu dizeleriyle son veriyorum, Allah’a ısmarladık hoşça kalın..
ZULMÜ ALKIŞLAYAMAM
Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım!...
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan koğârım!
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle,
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım:
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zâlimin hasmıyım amma severim mazlûmu...
İrticâın şu sizin lehçede mânası bu mu?
Mehmet Akif Ersoy