İnsanların yüreğine dokunursanız aşkların hatta kara sevdaların yarasını kanatabilirsiniz… \n \n

Yarası kanayan susamaz ve der ki:

Tevekte üzüm kara / Salkımı düzüm kara
Diley diley yangınam / Ben o yare vurgunam

***

Ortam, seçim ortamı olduğu için yürek yarasından uzaklaşıp siyasetin içine, oradan da para kasasına, af edersiniz para karasına dalabilirsiniz!

O dem, Politika Kasabasının Siyaset Bulvarından geçip Millet Bahçesine varmışsınız demektir…

***

Bahçeye girince duyacağınız, ‘mevki, makam, para..’ lafları sizi şaşırtmasın, siyasetin doğasında vardır!

***

Bu noktada ben girerim devreye…

Ve derim ki:

- Bunca yıldır siyaset / seçim takip ederim, hiç bu yerel seçim sürecinde olduğu kadar siyasi rüşvetin, makamın, mevkinin, paranın açık/seçik konuşulduğu bir dönem hatırlamıyorum…

***

Örneği maalesef CHP’den vermek durumundayım!

CHP İstanbul İl Kongresinde konuşan Başkan adaylarından Cemal Canpolat’ın, “CHP delegelerini, size oy vermek için işe aldığınız bir dönemi kabul edemiyorum…” sözlerini hatırlatacak değilim…

CHP 38. Olağan Kurultayının ikinci tura kalması ve sonrasında yaşananlar da geride kaldı!

Güncele dönelim…

***

31 Mart’ta yapılacak yeril seçimlerde CHP’den aday olacak isimler belirlenirken yaşananların sarsıntısı dinmiş değil…

İki aday akıllardan çıkmayacaktır:

Bir: Ekrem İmamoğlu'nun babasının doktoru…

İki: CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in avukatı...

***

Ne desem, ne yazsam yanlış anlaşılır! O zaman tescilli bir CHP’li, Gürsel Tekin desin diyeceğini:

“Hiçbir objektif koşul, liyakat ve ehliyetin olmadığı, parti içi hemşehricilik, gruplaşma, ekipleşme ilişkileri ile makam ve mevkilerin dağıtıldığı, partiye emek veren, partinin iktidar olması için çalışan insanların dışlandığı, Türkiye'de iktidar mücadelesi yerine parti içi iktidar mücadelesinin yeğ tutulduğu, parti hukukunun ve partimiz emekçilerinin haklarının yok sayıldığı, Genel Merkezin kendi açıkladığı kural ve talimatlara bile uymadığı, parti hukukuna ve açıklamalarına güvenerek emek sarf eden insanların emeklerinin gasbedildiği, ideoloji, ilke veya düşünce ile oluşan yoldaşlık ruhu yerine ahbap-çavuş, eş, dost, akraba ilişkilerinin her düzeyde belirleyici olduğu bir yapı haline dönüşmüştür.”

***

Yeniden Millet Bahçesine varalım ve Hırkalı’ya soralım, “Bu ne haldır?” diyeceği belli:

Hırkalı’yım Siyaset Bulvarında gezerim
Gördüklerim yüzünden kendi kendim ezerim
Anlatarak bunları onu / bunu üzerim
Son bulur mu derseniz görünmüyor ufukta