O, bizim dilimiz... Kulak vermezsek kulağımızı çeker! Ve der ki...
-1-
Dünyanın en köklü, en zengin, en kadim dillerinden biri olan Türkçe, 747 yıl önce, 13 Mayıs 1277’de Karamanoğlu Mehmet Bey’in Fermanıyla Anadolu’da ilk kez devlet dili olarak kabul edildi… Bu önemli gün dolayısıyla her yıl törenler, etkinlikler düzenlenir, mesajlar yayımlanır.
DEVLET BAHÇELİ, 24 YIL ÖNCE…
Türkçe’nin başka dillerin kuşatması altında yaşamak zorunda kaldığı zamanlar, mekanlar oldu. Bu durum bugün de devam ediyor…
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin 24 yıl önceki mesajında vurguladığı gibi, “Selçukluların bir döneminde ve Osmanlı’nın son dönemine rastlayan yenileşme sürecinde, yöneticiler ve aydınlar arasında Arapça, Farsça ve Fransızca etkili olmuştur…”
BAŞ BELASI ‘İNGİLİZCE’ OLDU
Bu sıkıntı bugün İngilizce ile devam ediyor. Öyle ki eğitim öğretimin tümüyle İngilizce verildiği, görüldüğü okullarımız var…
Her türlü basın/yayın organında Türk dilinin kullanımında sergilenen özensiz tavır; medyanın, yabancı sözcükler başta olmak üzere, dilin yanlış kullanımı ve argo gibi dil sapmalarına karşı duyarsızlığı Türkçenin canını daha çok sıkıyor!
ÇARPICI ÜÇ ÖRNEK VAR…
Yeri geldikçe anlatılan çarpıcı birkaç örnek aktarmak istiyorum:
- Almanlar hiçbir zaman ‘televizyon’ demedi. Bu aletin buluşunda ismini koydular ve ‘uzak görüntü’ dediler.
- Biz ‘komputer’ yerine ‘bilgisayar’ dedik ve halk böyle kabullenip kullandı…
- Bir dönemin vazgeçilmezi iletişim aracı olan ‘faks’ yerine ‘belgegeçer’ demeyi benimsetemedik…
TÜRKÇE NE DİYOR DERSİNİZ?
İyi hoş, herkes bir şeyler söylüyor da Türkçe ne diyor?
Karşımıza oturarak, “Dile gelip” bize seslense; mesela, “Şapkanızı önünüze koyun, beni dinleyin” dese ve devam etse:
“Ben Türkçeyim!..
Hatırladınız mı?
Size hayat veren, hep övündüğünüz 5 bin yıllık bilinen tarihinizin öncesinde de sonrasında da ben varım…
Ben var olduğum için siz var oldunuz…” diye kulağımızı çekse ne halt ederiz?
Onu ihmal etmenin utancıyla yüzümüz kızarır mı acaba?