Türkçeye kulak vermek zorundayız... Çünkü... 'Çünkü'sü şöyle...

-2-

Türkçe dile gelip konuşmaya başlamıştı ya dinlemeye devam edelim:

“YORGUN DÜŞTÜM”

“Bakın, kim ağzını açsa ‘tarih, dilini yitirmiş milletler mezarlığıdır’ diyor...

Evet, siz bana sahip çıktınız, beni unutmadınız ama zaman zaman beni öyle yalnız bıraktınız ki; Rusçadan Arapçaya, Farsça’dan Fransızcaya şimdi de İngilizceyle savaş savaşa yorgun düştüm...

Siz nasıl ki benden umudu kesmediniz, ben de sizden umutlu oldum hep...

Çünkü, her dara düştüğümde; bir Ali Şir Nevai, bir Yusuf Has Hacip, bir Yunus Emre, bir Pir Sultan, bir Hacı Bektaş-ı Veli, bir Hacı Bayram-ı Veli, Bir Ömer Seyfettin, Bir Yahya Kemal bir Mustafa Kemal Atatürk, bir Nazım Hikmet, bir Aşık Veysel, bir Nihat Sami Banarlı ve daha niceleri yetişti imdadıma...

Benim hayat hikayem, sizin binlerce göbek ötedeki atalarınızın çektiği sıkıntıların da hikayesidir...”

SIRITAN “DÜŞMANLAR”!

Biz sarsılıp suspus olurken, Türkçe içini dökmeyi sürdürse:

“Çinlilerle ben de savaştım!..

Kuraklığı, fakirliği ben de dert edindim!..

‘Yorganımı sıkı sar’ıp yollara düştüm atalarınızla!..

Karadeniz’in öte yakasından Avrupa’ya, Akdeniz’in öte yakasından Afrika’ya, hatta Amerika kıtasına savrulanlar arasında ben de vardım...

Ne saldırılara göğüs gerdim ne badireler atlattım bir bilseniz...

En çok neye ‘gıcık’ oluyorum biliyor musunuz? Artık kasabalardaki dükkanların tabelalarında bile yer alan ‘düşmanlarımın’ bana sırıtarak bakmasına...

Bu ne kardeşim?! Her yeri; cafeler, restaurantlar, printcityler, medya centerlar ve daha niceleri parsellemiş!..

Bakın çoğunuz bilmez, ben hatırlatayım:

Sizin soyunuzdan gelen pek çok Türk topluluğu bana sahip çıkmadıkları, beni ‘cephede’ yalnız bıraktıkları için eriyip gittiler...”

RED KİT BURDA, MANAS NERDE?

Biz ettik sen etme, yalvarmalarına sığınsak da susmasa Türkçe...

Sıkıntılarını dile getirmeye devam etse:

Hatta, “Susun ve dinleyin, bir şeyler daha söylemek istiyorum” diye çıkışsa:

“Çocuklarınızın sabah akşam izlediği çizgi filmler var ya; her saniye kafalarına bir yabancı ismi, bir yabancı terimi çivi gibi çakıyor...

Ne yapıp edip bu alana yatırım yapın...

Çocuklarınız Red Kit’i, Kalamiti Jane’i, Robin Hood’u izlediği kadar; Manas’ı, Bamsı Beyrek’i, Karacaoğlan’ı, Köroğlu’nu, Hacı Murat’ı, Kara Fatma’yı, Şerife Bacı’yı ve daha nicelerini de izlesin... Hatta dünya izlesin bunları...

Okullarda yabancı dil öğretmeyin demiyorum; ama işi, beni bir kenara atma noktasına vardırırsanız olmaz...

Demedi demeyin! Bu kafayla giderseniz beni çok ararsınız...”

(DEVAM EDECEK… YARIN: Bir Çift Söz de Medyaya, Siyasilere)