Türkiye geçmişte o kadar çok ekonomik kriz yaşadı, istikrar tedbirleri açıkladı ki; bunlardın biri 5 Nisan 1994’te oldu. Biraz gerilere gidip 1994 Nisanına doğru yürüdüğümüzde, manzaranın yaklaştıkça kötüleştiği görülüyor. 12 Eylül’ün ardından yaşanan Özal’lı yıllar geldi. Türkiye yüksek performansı ile dikkat çekiyor, kalkınmakta olan ülkelere örnek gösteriliyordu…
Paramız kanunla korunmaya muhtaç halden çıkıyordu…
İhracatın tadını alan özel sektör dış pazarlara açılıyordu…
Enflasyonun tek haneli rakamlara ineceği bile söyleniyordu…
IMF ile Stand-by Anlaşması yenilenmemişti.
Böylece, ekonominin emir-komutası Türk uzmanlara verilmişti.
Altyapı hamlesindeki dev projeler bir bir tamamlanıyordu.
Elektrik ithal eden Türkiye elektrik ihraç etmeye başlamıştı...
1986 ara seçimleri ve ardından yaşanan gelişmeler, siyaseti ekonominin önüne geçirirken, dış gelişmeler de Türkiye’nin aleyhine işliyordu.
1986 yılında yüzde 30 olan enflasyon, 1988’de yüzde 60’a yaklaşmıştı.
Uluslar arası piyasalarda yüzde 6-8 olan dolar faizi, Türkiye’de 1990-92 arası yüzde 30-40 reel faiz seviyesine gelmişti.
Körfez Krizi ve SSCB’nin dağılmasına hazırlıksız yakalanmıştık, bunların şaşkınlığını uzun süre üzerimizden atamadık.
İşin içine bir de popülist politikalar girmişti ki; binmiştik bir alamete, gidiyorduk 1994’e!
Yaşadığımız felaketle varmak istediğimiz selamet çelişiyordu.
Sonunda kabak Başbakan Tansu Çiller ile yardımcısı Murat Karayalçın’ın başında, paket de vatandaşın cüzdanında patladı.
BİR GÜN ÖNCESİ DURUM...
4 Nisan 1994...
Yaşanan olaylar ve çekilen sıkıntılar milleti bunaltmıştı. Politika kaosa, ülke terör çamuruna saplanmıştı. Devletin gelirleri, bırakın ücretleri ödemeyi, borçların faizine yetmez olmuştu.
Servetler yurt dışına kaçırılıyor, piyasada facialar yaşanıyordu...
Yatırımlar durmuş, ekonomi rayından çıkmıştı. DYP-SHP hükümeti bu gidişi durdurmanın yolunun bir “paket”ten geçtiğini bildiği için hazırlıklarını son aşamaya getirmişti.
... VE 5 NİSAN GÜNÜ…
Vakit gelmişti, bomba patlatılabilirdi. 5 Nisan 1994’te “paket” açıldı.
Başbakan Tansu Çiller ve ortağı Murat Karayalçın, “garip” bir mizansenle sahnedeydi.
Olayı izlemek üzere hazır bulunan gazetecilerin arasında yerini alan partililer, Çiller ve Karayalçın salona girdiğinde, sanki müjdeli bir haber vereceklermiş gibi alkış tufanı koparıyordu.
Merhum Teoman Erel, ertesi günkü yazısında şöyle anlatıyordu salondaki manzarayı:
“... Basın toplantısı alkışlı idi.
Salonda hem DYP’nin hem de SHP’nin alkışçıları gazetecilerin arasına serpiştirilmişti. Çiller salona girerken ve arada şık cümleler sarf ettiğinde önemli kısmı milletvekili olan DYP’li alkışçılar salonu çınlattılar.
Murat bey salona girdiğinde SHP’li alkışçılar hareketlendiler. Basın mensuplarının en önünde oturan bakanlar ve yüksek bürokratlar da kafalarını öne arkaya sallayarak paketin tasvip edildiği izlenimini pekiştirdiler...”
Paket; “tasarruf gereği” Türkiye’nin umut bağladığı tüm yatırımları durduruyor, kamuda personel alımı donduruluyor ve özelleştirme vaadediyordu.
Başbakan, “Mutlaka muvaffak olmak durumundayız. Ülkenin her kesiminin desteğini terörle mücadelede olduğu gibi bunda da istiyorum” diye sesleniyordu vatandaşlara.
ZAM YAĞIYOR...
Paket, her ne kadar “ ekonomik reform”, “ekonomik istikrar” söylemlerinin arkasına gizlense de, bir yönüyle zam sağanağıydı. Zam paketi ülkenin tepesine bir bomba gibi düşmüştü. Birbiri ardına açıklanan zamlar ortalama yüzde 60-70’i buluyordu.
Akaryakıt %46 - %90, sigara %75 - %100, şeker %49 - %62, THY %47 - %53 oranında arttırıldı. Yüzde 40 oranındaki devalüasyon ise, tam manası ile vatandaşın belini kırıyordu. Döviz borcu olanlar yanıyor, TL’ye güvenenler pişman oluyordu...
Yaşanan facianın özeti; vatandaşın cebindeki paranın bir gece içinde yarı yarıya azalması, Türkiye’nin düne göre yüzde 50 fakirleşmesiy