Önemsediğim üç bölümlük 'Türkçe' yazıma dönüşler oldu...

“Türkçe dile gelse, bakın ne derdi?”
“Türkçe: Yorgun Düştüm…”
“Türkçenin Medyaya ve Siyasilere Diyecekleri Var”
Başlıklı yazılarım, Türkçe sevdalısı bazı dostların takdiriyle daha bir önem ve anlam kazandı…

Ankara’nın Ahi iş insanlarından Ferhat Selamoğlu, kalem/kelam erbabı, eğitimci/yazar Ertuğrul Kapusuzoğlu ve Ankara Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurul Başkanı Mehmet Akif Işık ile Ankara Gençlik ve Spor İl Müdürü Mustafa Çelik gibi değerli dostlar ya arayarak ya da mesajlarıyla, yazının amacına katkıda bulundu.

Türkiye ve Ankara’ya çok şeyler kazandıran Ferhat Selamoğlu Bey ile bir ziyaret planlaması yaparak konuyu değerlendireceğiz ama diğer dostlarımın ilettiklerini paylaşmak istiyorum.

Nazar değmesin diye yaşını söylemeyeyim, folklordan eğitime, senaryodan tiyatro oyununa, maniden türküye, şiirden araştırmaya, romandan antolojiye ve çok sayıda esere imza atan, her alanda kalem ve kelam oynatan; eserleri TRT’de filme çekilen, bu günlerde Nasreddin Hoca gösterileriyle Halk kültürümüzü, güzel Türkçemizi özellikle çocuklara aktaran ve sevdiren Ertuğrul Kapusuzoğu, bendenizi onurlandıran şu mesajı gönderdi:

“Yazınız ruhumu okşuyor.
Yapmak isteyip bulamadığım cevapları görüyorum.
Niçin Nasrettin Hoca?
İşte yorgun Türkçe'mizin şahlanması şahlanmasına bir ter damlası. İnşallah...
Teşekkür ederim.”

Ben de kendisini sevgiyle, saygıyla selamlıyor, ömür bereketi diliyorum.

***

Ankara Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurul Başkanı Mehmet Akif Işık ise aşağıdaki değerlendirme ile katkı sundu:

Ecdadı unutturup, her şeyin iyisini Batı'lı (Avrupalı) yapar düşüncesini kafamıza vura vura soktular. Elbette ki bundan Türkçe de nasibini aldı. Bunu bize birileri mi dayattı, yoksa "iyisi budur" düşüncesinde olan ve geleceği düşünmeyen içimizdekiler mi bu hale getirdi. Avrupalı olacağız diye Türkçeyi katlettik, halen de devam ediyoruz. Yeni Kelimeler bulacağız diye çabalayanlar da bizi geçmişimizden kopardı. Bırakınız belge okumayı, Atatürk'ün orijinal "nutuk" unu dahi o günkü haliyle anlayamaz olduk. Yazık oldu Türkçemize yazık ettik bu güzelim vatanımıza.

Bir Fransız Dilbilimcisine sorarlar. "Bir kelimenin Fransızca olup olmadığını nasıl anlarız" cevap: "Kürsüye çıkarım ve önümdeki ahaliye bir kelime söylerim, eğer ahali söylediğim kelimeyi anlıyorsa o Fransızcadır." der. Biz de vatandaşın anladığı kelimeleri anlaşılmaz hale getirme çabasındayız… Yüzyıllar önce yazılan Şekspir in (Shakespeare) eserlerini İngiliz gençleri bugün anlıyor, ama biz bundan 70 sene önce konuşulan Türkçeyi anlamıyoruz.

Kusura bakmayın biraz uzattım. Hani derler ya "Bir dokun bin ah işit" dil konusu gündeme geldi mi dayanamıyorum. ("Dilde Yenilik mi, Yoksa Dili Katletmek mi" başlıklı bir de makalem yayımlanmıştı) Meslek icabı eski belgeleri incelememiz gerekiyor. Ama ne yazık ki sadece belgelerle bakışıyoruz... Okuyan biri olsa dahi ne söylendiğini anlayabilmek için uzun süre sözlük karıştırıyoruz.

Hayırlı günler… Kaleminize kuvvet…

***

Ankara Gençlik ve Spor İl Müdürü Mustafa Çelik ise “Çocuklarımız Manas’ı, Bamsı Beyrek’i, Karacaoğlan’ı, Köroğlu’nu, Hacı Murat’ı, Kara Fatma’yı, Şerife Bacı’yı ve daha nicelerini izlesin... Hatta dünya izlesin bunları.

Rize’de 2015 yılında okulun bahçesini bu şekilde boyattım; çocuklar atalarını tanıyarak büyüsün diye. Atatürk’ü, Oğuz Kaan’ı, Fatih Sultan Mehmet’i, Nasrettin Hoca’yı, Keloğlan’ı tanısın diye…” şeklindeki notunun altına şu fotoğrafları eklemiş…

Türkçemizin yüreğine su serpecek bu dönüşler için dostlarıma teşekkür ediyorum. Var olsunlar ki Türkçe de var olsun…