YKS sonuçlarının açıklanmasının ardından her sene olduğu gibi bu sene de gençlerin ve ailelerinin üzerinde yoğun bir karamsarlık bulutu dolaşıyor. İntihar edenler, intihara teşebbüs edenler, evden kaçanlar, daha neler neler… Bu hadiseleri görüp okuyunca “Büyüyünce ne olmalı” başlıklı yazım bir kez daha aklımda belirdi. Sizlerle de belli bir bölümünü zamanın anlam ve önemine binaen tekrar paylaşmak istedim.
Yazar, doktor, polis, mühendis, pazarlamacı, futbolcu ya da sadece mutlu ve sağlıklı! Maalesef ki olmak istediğimiz şey çoğunlukla bir meslekten ibaret. Muazzam bir gelecekten beklentimiz sadece bir meslekse bazı şeyleri (hatta her şeyi) yanlış yapıyoruz demektir. Tarih boyunca insanlar bir işi, bir ihtiyacı karşılamak için edinmiştir. İşin amacı mutlu olmaktır. Ancak günümüzde bu anlayış değişmiş, mutluluğun ne olduğunu ifade etmek bile güçleşmiştir. Küresel bilgi toplumunda neyle mutlu olacağımızı şaşırmış durumdayız. Hal böyle iken pompalanan serbest piyasa ekonomisi mutluluğu, ekonomik göstergelerin arkasına gizledi. Bu durum da mutluluğu büyük ceplerin, cüzdanların mutluluğu haline getirdi.
Günümüzde mesleklerin araç değil, amaç haline gelmesi iyice yaygınlaşmıştır. Hatta aksi düşünülemez bir hale gelmiştir. Çünkü rekabet ortamı işe adanmışlık; rekabetçi firmalar ise kariyer odaklı insanlar yaratmaktadır. Bizden daha “iyi”, “rahat” olarak örnek gösterilen batı toplumları aslında iş odaklı yaşantının mahsulüdürler. Batı toplumları sermayenin büyümesiyle “gelişmiş” sayılmışlardır. Büyük sermaye ise büyük yatırım ve iş odaklı yaşantı, yani işverenin zenginliğini artırmayla oluşturmuştur. Refah içinde sanılan toplumlar aslında kendilerine yabancılaşmış, kaynakları ve hayatı iş için tüketen “zararlılar” haline gelmişlerdir.
...
Önceliklerimizden önemli bir tanesi de meslek anlayışımız. Mesleği başkalarına iyi görünmek, statü elde etmek, sayılarla ve markalarla mutlu olmak sanıyoruz. Hâlbuki meslek başkalarına yardım ettiğimiz, başkalarının da bize yardım ettiği bir çalışma biçimi olmalı.
Büyüyünce ne olmalıyız?
Hayatta diğer tüm varlıklar gibi bir gidişatımız var. Aradaki üsluplara, farklılıklara kişilik diyoruz. İşte bu kişilik, yani diğerlerinden farklı olan tarafınız, sizin olmalı. Farklı bir kişiyseniz kendi düşünceleriniz olmalı. Büyüyünce hedeflediğiniz şey de sizden yola çıkmalı. Çok para ya da şöhret ancak başkalarına göre hareket ederek elde edilebilir. Başkalarına göre yaşayanlar ise mutluluğu bulamaz. Farklı kişilikler, bir farklılık yapmalı ve kendi mutluluklarını hedeflemelidir. Mutlu olmayı hedef bile yapamadığımız bu sistemi neden değiştirmiyoruz? Mutlu olmayı bir hedef yapamıyorsak ne yapıyoruz?
Televizyondaki mutluluk bizim mutluluğumuz değil! Mutluluk küresel değildir. Size reklamı yapılan hayat tarzı teknik olarak “gönüllü kölelik”ten başka bir şey değildir. Geri dönülmez bir yolun sonlarındayız. Toplumlar bu düzene kurban ediliyor. Çevremizdeki ülkelerden ibret almalıyız. Sıra Türkiye’ye de geldi. Sadece kariyerini büyüttüğünü sanan insanlar ülkemizi de karıştırdı. . Bu durumda, sorgulamadan yaşayan ve “iş” adı altında düzenin devamını sağlayan basit insanlar, en az onları yönlendirenler kadar kabahatlidir. Çünkü bireylerin “masum kariyerleri” ülkelerin ve şirketlerin yok ediciliğine dönüşmektedir. Herkes acilen kendince mutlu olmalı ve mesleğin gerçek anlamını, yani birilerine yardım etmek anlamına geldiğini hatırlamalıdır!