Ramazan ayındayız. Yılın 11 ayını bin bir dalavere ile geçirenlerin bir anda çok fena dini bütün kesildikleri bir zaman dilimi. Çünkü tüm günahlarından arınacaklar, yapılan sevaplar iki katıyla çarpılacak, hayır hasenatlar katmerleşecek bonus olarak cennet kapıları ardına kadar açılacak.
Yeryüzünde her 10 saniyede bir çocuk açlıktan ölüyormuş. “Amann Allah aç olana yardım etsin”
7 milyarlık dünyada 2 milyar kişi yoksulluk ve sefalet içinde yaşıyormuş; “Amann Allah kurtarsın”
Son 10 yılda istismara uğrayan çocuk sayısı 250 bin; “Amaann Allah esirgesin”
Allah’tan bir şey isterken türbeleri, şıhları, tarikatları, bilimum kişi veya eşyaları aracı olarak kullanan insanoğlu, bu defa topu direk taca atıyor; “Bana ne direk Allah versin”
Son günlerde Yemen’de çoluk çocuk açlıktan kırılırken, yanı başındaki İslam’ın doğduğu topraklar, dünyanın en zengin ülkelerinden birisi, kendilerinin güya yüksek imanlarına zerre toz kondurmayan Suudi Arabistan’da “Bana ne Allah versin” modundaydı. Sadece Suudiler değil, o mıntıkada bulunan bütün petrol zengini devletler, bir eli havyarda, diğer eli kızarmış deve etinde midelerini tıka basa doldururken, “Allah olmayana da versin” pervasızlığında dansöz oynatıyorlardı.
Allah bize vermiş petrolü, zenginliğin zirvesine ulaştırmış, ucundan kıyısından artıklarımızı yollasak küçücük Yemen ihya olur diye hiç o küçük beyinlerini, fütursuzca yemekten kocaman olmuş popolarını kıpırdatmadılar bile. Bol bol o da ağızlarının kenarıyla dua ettiler, tabii onu da yaptılarsa; “Allah aç, açıkta koymasın kimseyi” diye.
Bizde durum farklı mı? Gazetemize hemen her gün çocuk istismarı ile ilgili bir yayın yasağı geliyor. “Birileri bir halt etmiş, sakın ola siz bunu yayınlayıpta milletin kirli çamaşırını ortaya dökmeyin. Yoksa basarız cezayı” diye. Maksat çocukları korumakmış. Burada korunan çocuklar mı?, yoksa birileri, bazı kurumlar veya bazı gruplar mı? Birilerini koruyalım derken, arada çocuklar teker teker heba oluyor.
Kıyısından köşesinden basına veya medyaya yansıyan olaylarda da hemen savunmamız hazır; “Amann şunun çocuğuna şu olmuş. Bizimkileri Allah esirgesin. Allah iyilerle doğrularla karşılaştırsın”
İyi de sen o niyetteki kişilere karşı ne yaptın. Havadan nem kapıp “Din elden gidiyor” diye feveran ederken, çocuk istismarını yapanlar zafer kazanmış muzaffer komutan edasıyla gezerken ve bunu neredeyse herkes bilirken, neden sustun, neden “bir kereden bir şey olmaz” diyenleri onayladın, mecliste “Çocuk istismarı araştırılmasın” diyenleri alkışladın, benim çocuğuma dokunmayan yılan veya yılanlar bin yaşasın’cı zihniyetle kabuğuna çekildin? Başkasının başına gelince susanlar, gün gelip işin ucu sana dokununca da susacaksın o zaman. “Benimkini Allah esirgesin de, başkaların ki ne olursa olsun” niyetinde olanlara buradan söz söylemek bile zaman kaybıdır.
Din de işin şekliyle şemaliyle, keramet zannedilen rakamlarla, keramet sahibi zannedilen kişilerle meşgul olmaktan işin felsefesini kaçırıyoruz. Allah bize mal mülk vermiş paylaşalım diye, bize kalp, irade, akıl ve mantık vermiş yerine göre uygulayalım diye. Bir anlamda “ben size veriyorum, siz de gerektiği yerde, gerektiği zaman kullanın” demiş.
Ama biz bunları görmezden gelerek, bir kenara atarak, ya da işimize gelmeyerek, kendimize düşen görevi yine Allah’a havale ediyoruz. “Allah versin, alsın, esirgesin, korusun…..” iyi de bizim kulluk görevlerimiz ne olacak?
Buradan çıkaracağımız ve hepimize lazım olan, bizi aşan ve ancak O’nun yapacağı bir dilekte bulunayım; “Allah hepimize akıl, fikir versin”
HAFTANIN SÖZÜ: “Herşey çok güzel olacak”