Bazen memleketim ve memleketimin güzel insanları hakkında yazmak için güzel şeyler ararsın. Bulduğunda da yazmalara doyamazsın. İşte böyle bir hafta yaşadık Cumhuriyetimizin 100. yılında. Cumhuriyet Bayramımız tüm ülkede kutlandı. Ama Haymana’da bir başka coşku, bir başka heyecan ve elbette bir başka güzellik vardı.
Türk tarihinde dönüm noktaları olan tarihlerin bileşkesi Türk Bayrağımızda buluştu ve ortaya hakikaten yıllarca unutulmayacak bir resim çıktı.
Haymana’yı uzun yıllardır böyle yek vücut görmemiştik. Hele Milli bayramlar sadece protokolle kutlanır, kamu kamuyu ağırlardı. Halkın sahalara indiği zamanları çocukluğumda hatırlıyorum o kadar.
29 Ekim Pazar günü sanki bir sihirli el değmişti Haymana’ya. Başta Kapalı Spor Salonu doldu. Sonradan gelenlere “Yer kalmadı bilader” bile denildi. O kadar yani.
Sonra sokaklar hakikaten “Bayram” kavramının içini dolduruyordu, hem de hınca hınç. Kadın, erkek, çocuk, yaşlı, engelli, köylü, kentli, banyocu, sığınmacı.. Ağzında emziği ile gelen de vardı, bastonuyla ağır aksak yürüyen de. Hepsi de bayrağa en az bir kez dokunmak, omuzlamak için oradaydı.
Hele bir teyze vardı yaşı 70’in üzerinde, kaç kez geriye koşup bayrağımızı taşıdı ben sayamadım. Kurtuluş Savaşımızdaki cepheye mermi taşıyan kadınlarımızın bedenini kuşanmıştı. Yüz yıl sonra sanki bir Nene Hatun gördük, o ruh aynı ruhtu çünkü.
Burada çiçeği burnunda kaymakamımız Osman Sak’ı yürekten hem tebrik ediyor, hem de bir kez daha teşekkür ediyorum. Atatürk’ün dediği gibi “Az zamanda çok iş başardık” felsefesini yüklendi. Nice “Etliye sütlüye karışmayan” kaymakamlardan sonra çalışan, didinen, etrafındaki herkese de bunu aşılayan bir isim Kaymakam Sak. Görüyorum ki, Kaymakam Sak’ın bu azmi ve mücadelesi 29 Ekim’de sadece fragmandı. Aramızda olduğu sürece güzel, keyifli uzun metraj filmler izletecek bizlere.
Belediye personeli en üstünden en alt kademesine kadar çalıştı. Tüm kurumların kamu personeli, amirinden memuruna yüklendi işi, kimse de yüksünmedi. Siyasiler, emniyet güçlerimiz, askerimiz, STÖ’ler, muhtarlar, görevli, görevsiz hepsi işin bir ucundan tutmanın telaşesindeydi.
İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Şükrü Kaya “Beni bir türlü yazılarında alkışlamadın” diye sitem ederdi. İşte şimdi yürekten alkışlıyorum Şükrü Hocam. Bu organizasyonun ağır işçisi ve kahramanlarındandı. Öğretmenleri, öğrencileri, hizmetlileri ile milli eğitim, adı üstünde “Hem milli, hem de eğitim nasıl harmanlanırı” gösterdi.
Ve elbette günün asıl kahramanı Haymana halkı.. Dev bayrağı üzerine titreyerek, narin bir çiçeği tutar gibi, yere düşmesi bir kenara, ucunu toprağa dokundurmadan taşıdı. “Dünya rekoru kırılacakmış” tarafı işin teferruatıydı. O sadece tarihe düşülecek bir nottu. Ama o sahiplenme, o coşku, o birlik beraberlik ruhu, o tek yürek olmanın rekorunu hangi terazi tartabilir, hangi derece ölçebilirdi?
Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı işte bu milletin ruhuyla kazanmıştı. İnanan, isteyen, milli duyguları kabaran Türk Milletini yenecek, esir edecek, pranga vuracak bir güç bu dünyada da yok, evrende de. Haymana’da neden “Son Kale” olduğunu, buradan bir düşmanın öteye geçemeyeceğini, toplu vurdukça yüreklerin, onu hiçbir topun sindiremeyeceğini bir kez daha ispatladı, kör gözlere soktu.
Kurtuluş Savaşındaki “Şu çılgın Türkler’den” 100 yıl sonra torunları çılgın Haymanalılar çıktı meydana. Çokta iyi oldu. Sağolun varolun...