Haymana yerel seçimlere giderken üzerine ölü toprağını bir türlü daha atamadı.
Eskiden neredeyse 2 yıl öncesinden başlayan o eski seçim heyecanı, 31 Mart’a yaklaşık 2 ay kala yok.
“Seçim değil geçim” derdinde bir halk için koltuğun, makamın kimin elinde olacağı sanki pek umurlarında değil.
Bunda öncelikli sebeplerden birisi, adayların ya da aday adayların hep aynı ve geçen dönem siyasetçilerinden müteşekkil olması.
Yani adaylar, 2019’un adayları. Söylemler ya da projelerde muhtemelen yine 2019’un üç aşağı beş yukarı aynısı olacağına göre... ekstra heyecan yaratacak bir durum yok yani.
Önce İYİ Parti ile dirsek temasına geçen, daha sonra Yeniden Refah’a başvuran, en son ise Demokrat Parti’de karar kılan Hayati Kandemir yeni bir isim olarak şimdilik göze çarpan isim.
Halkta karşılığı ne, bu karşılık sandıklara ne kadar oy olarak düşecek, iki güçlü rakip arasından sıyrılarak koltuğu kapacak mı? Tüm bu sorulara cevap vermek için çok erken.
Bizim seçmen her kapısına geleni kıramaz “Ailecek severek, beğenerek izliyoruz, oyumuz senin” der.
Adayda o kapıdan mutlu mesut ayrılır, oy çetelesine o aileyi de ekler. Oysa daha önce gelen, ya da ondan sonra gelecek aday içinde aynı şeyler söylenmiştir.
“Benim adayım, rengim tercihim belli arkadaş. Allah işini gücünü rast getirsin” diyen de var elbette. Ama yekünde az olunca, her aday umutlanıyor, heyecanlanıyor bu tür kişileri görünce.
Bakın iki seçim önce bir kişiyi aynı gün birkaç saat arayla iki adayın seçim bürosunda gördüm. Her iki adayın konuşmasında da “Yaşa varol, Allah seni başımızdan eksik etmesin” diye bir taraflarını yırtıyordu. Peki bu aday kime oy verdi? Elbette 31 Mart akşamı kazanana... Ya da kim kazandıysa “Ben zaten sana oy vermiştim” diyen bir onlarca, yüzlerce kişiden sadece birisi.
“En çok babama güvenmiştim, onu da.....” diye başlayan sözün devamını hepiniz biliyorsunuz. İşte ciddi oranda Haymana’da seçmen profili bu.. Adaylığa soyunan her aday “Babana bile güvenme” felsefesini baştacı etmeli bir defa.
Bir de seçim bürolarının açılmasını sabırsızlıkla bekleyen çay, pasta müptelaları var ki aslında en heyecanlı olan taraf onlar.
Ancak 11 Mart’ta başlayacak Ramazan ayı bu sabırsızları oldukça tedirgin ediyor. “Lan oruçta bürolarda ya çay, piskevit olmazsa. Olursa da ramazan diye nasıl yiyeceğiz?” diye kara kara düşünen bir tayfa da yeterince var memleketimde.
Neyse ki bürolarda bol bol iftarlıklar olur. Bu da onlara teselli olsun. Hatta sahurda bile belki karavana çıkar bazı bürolarda. Allah’tan umut kesilmez, gündüz çay, pasta kapısını kapatan, akşam namazından sonra “Zabaha kadar buradayız” kapısını açar, kurban olduğum. Sahura kadar limitsiz yeme içme... uyku mu tutar vatandaşı. “Amann sabahlar olmasın....”
Seçim bürolarındaki ikramlar sandığa yansır mı? O da ayrı konu ellam.. Önce menüyü bir görelim hele...
HAFTANIN SÖZÜ; Savaşta cephelere siyasetçilerin çocuklarını yollayın. Dünya da bir tane savaş kalmaz...