Aslında yıllardır ilçenin geri kalmışlığını, kabuğunu kıramamasını ben dahil hepimiz siyasilere yıktık. Hedefe hep onları koyduk, onları günah keçisi ilan ettik ve ilk taşı hep “günahsız” olarak hep birlikte attık.
Oysa bir şehri idare eden hep siyasiler gibi görünse de kurumlar ve onların dönerli koltuklarında oturan amir ve müdürlerini görmedik, ya da görmezden geldik. Onlarda bu kuytulara sığınıp “Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım”ı çok iyi oynadılar.
Kurumlar bir yerleşkenin azı dişidir, bel kemiğidir. O kuruma “Baş” olarak atanan kişi de elbette kurumun itibarının yerle yeksan olmasında da arşa yükselmesinde de bir numaralı aktördür.
Gazeteci kimliğinin bir cilvesi olarak Haymana’daki kurumlar ve sorumlularının hemen hepsiyle öyle yada böyle tanışmış, görüşmüşlüğüm ve az çok bir hukuğum var.
Bazı siyasiler gibi benden pek hazzetmediklerini de biliyorum. Bazılarının da ödleri patlıyor aslında, “Ulan bu hafta bana ya da kurumuma çatmasın” diye.
Yeri geldiğinde bazılarına nacizane ayar verdiğim de doğrudur.
Ne yöneticiler tanıdı bu zat. Belki hoşsohbet bir diyalog yaşamış olabilirim ama o kurumun kapısından girdiğim anda tepeden tırnağa süzerim. Yaptıkları çalışmaları, ya da yan gelip yatmalarını irdelerim.
Ve en önemlisi oraya münasip görülen kişinin ne kadar o göreve layık olduğunu anlamaya çalışırım.
Ne amir, müdürler tanıdı bu fakir.
Görevini babasının işiymiş gibi sahiplenen, didinen, birşeyler yapmak için mesainin dolmasından sonra da kafa patlatanları tanıdım. Kurumuna itibar, değer katan, hep daha fazlasını isteyen, hem kendi çalışan, hem etrafındakileri tetikleyen, mütevazi, görevini halka hizmet olarak gören cevvaller baştacı elbette.
Bir de o kurum babasının çiftliğiymiş gibi mesai doldurup, ayın onbeşinde bankamatiğe koşanları da iyi bilirim.
Haa bu arada dinazorlar da var mesela; kurumların tozlu arşivleri gibi üzerleri yılların bıkkınlığı ile kaplanmış, metal yorgunu, ikinci emekliliğine gün sayanlar, kendini o işin “duayeni” sayan, ama parmağını kıpırdatamayacak kadar yılgın, bezgin tipler. Pahalı Japon yapıştırıcıları ile o koltuğa yapışmış gibi kalkmayan, kalkmadığı gibi etrafında hareketlenmeden bile rahatsız olan muteberler.
İki kelimeyi bir araya getirip konuşamayan, iki cümle kurup yazamayan ama masasındaki isimliğinde şatafatlı koccaaaman “Müdür” “Amir” “Şef” yazanları tanıdım.
“Ben torpilin ta kendisiyim. köprüyü geçene kadar ne dayılarım oldu” diye feryat eden duruşları, üslupları vardır. Görür görmez tanırsınız aslında hepiniz.
İşte Haymana’nın kaderinin ince ve balans ayarında siyasilerin rolü varsa, bu üst düzey bürokratların rolü de o kadar. Filmlerdeki gibi belki tüm çileyi başrol çekiyorsa, kaymağını yiyen figüran bürokratları sakın unutmayın.
Yaşlılarımız “Allah iyilerle karşılaştırsın guzummm..” diye bize dua ederler ya. İşte Haymana’yı da iyi bürokratlarla karışaltırsın. Hem de tez vakitte..inşallah..