Et ve dert tartışmaları arasında bir kurban bayramı daha sona erdi. Kurban ritüeli eski pagan dinleri de dahil olmak üzere semavi dinlerin hemen hepsinde var. Sadece İslam’da yok yani. Ama en çok biz lafını ediyoruz, hem de bir başka boyutta “Kaça aldın, ne kadar et çıktı?” gibi. Televizyonlar mis gibi kavurma nasıl yapılır veya eti saklama yöntemlerini yayınlıyor. Kurban kesmenin asıl amacından fersah fersah uzaklaşarak hem de.
O gün İslam dünyası milyonlarca kurban kesiyor. Bir başka İslam ülkesi Yemen’de insanlar aynı gün yaprak yiyerek hayatta kalmaya çalışıyorlar. Bir yerde kavurmanın nasıl yapılacağı, kaburgalarından pirzola yapma yöntemleri veya buna benzer tıkınmaların envai çeşidi boy gösterirken, diğer yerde otla, dikenle hatta toprak yiyerek yaşamaya çalışan aynı dine mensup iki ayrı dünya. Tanrı kabul etsin ne diyelim.
Eskiden kurban derileri paylaşılamazdı. Bir taraftan cemaatler, bir taraftan özellikle dini kimlik altındaki öğrenci yurtları, bir başka yönden Türk Hava Kurumu deri için 100 metre koşucusu gibi yarışırlardı. “İlk ben gördüm vallahi kimseye bırakmam” diyerek daha kesilen kurban can çekişirken derisini neredeyse hayvanın üzerinden söküp alacak kadar rekabet ederlerdi.
Bu bayram deriler elimizde şişti ya la. Koskoca kurbanın derisinin sünnet derisi kadar haysiyeti yok. Ona sor yok, bunu ara lazım değil, diğeri hiç yüz vermiyor. 2 günün sonunda kurban derisini çöpe attım. Mübarek kurban bana, ben bu işin sorumlularına ağız dolusu sövdüm. Milli serveti manyak bir politika uğruna heba ettik ya, düğününüz bayramınız olsun.
Beş karış boyunda, yarım metre eninde bir deri montun en ucuzu bin lira. Bizim koca deri çöpe. Ve benim gibi onlarca, memlekette milyonlarca derinin akıbeti aynı. Hay sizin milli ve yerli politikanızı sevsinler. Kurban derisini değerlendirecek bir resmi kurum olmaz mı yahu. Sonra “Aman israf etmeyin” diye bağırırlar. Kına yakın, hem de en çıkmayanından, üstelik her tarafınıza.
Haymana bayramı toz, toprak ve çukurlar içinde geçirdi. Kazılan yollar, çukurlar içindeki sokaklar ve caddelerin üzerinde akrobasi yaparak geçtik bir mahalleden bir mahalleye. Niye? Eee.. doğalgaz geliyor ya. İyi de işi bitmiş yerlerin asfaltı, artık çalışma kalmamış yerlerin parke taşı niye döşenmez? Topu o ona, diğeri bir başkasına paslıyor “Valla orası bizim işimiz değil, sorumlusu falan filan” diye.
Çok haklısınız. Sizin zerre suçunuz yok. En büyük suçlu vatandaş. Doğalgaz geliyor, gözünüze dizinize dursun. Toz yutun, çamur yiyin, çukura düşün, arabalarınız hurda olsun ne önemi var. Derin dondurucuya zula edilen etlerle birlikte, aynı soğuk ve donmuş sorumlu ama aynı zamanda sorumsuzlarla bir arada bayramınız kutlu ve mübarek olsun.
Sizin dikkatinizi çekti mi bilmem ama benim tuhafıma gitti. Eskiden sokaklar ev ev dolaşıp şeker toplayan çocuklarla dolup taşar, kapılar çalınır, açıldığından tanıdığınız ve tanımadığınız onlarca çocuk “İyi bayramlaaarr…” diye cıvıldarlardı. Bu bayram bir tane yoktu desem yeridir. Peki bu çocukların bayram neşesini, sevincini kim çaldı? Bu çocukların ruhunu kendimize ne ara uydurduk. Onların yerine kapılarımızı dilenciler çaldı. Örgütlü olarak bir lokma et alınan eve, ardı sıra bir manga dilenci hücum ediyordu. Hem de kendilerine Suriyeli süsü vererek. Öğrendikleri birkaç Arapça ile dileniyorlardı. Ama köşeyi dönünce Türkçe’nin dibine vuruyorlardı. Çakallığın haddi hududu yok bilader. En tepelerde tüm sülalesi bomba torpillerle işe alınanları tartışırken, en altta dilenciler bir lokma için bukalemunlaşıyor.
Memlekette bir şeyler değil, her şey tepetaklak olmuşken şeytana kızmak bence yersiz. Hiç olmazsa onun niyeti belli. Ya başkalarının…?
HAFTANIN SÖZÜ: Lütfen açık alanlarda sigara içmeyin. Alan var, alamayan var. Duyarlı olalım..