Geçtiğimiz seneydi yanılmıyorsam. Öyle bir evlere şenlik 19 Mayıs kutlanmıştı ki, yıllar öncesinde gösterileriyle parmak ısırtan 19 Mayıs’lar bu defa sinirden tırnak kemirtmişti. Ben de doğal olarak alayına buradan verip veriştirmiştim.

Bu yıl böyle olmadı Allah’tan. Artık ilçemizin eğitimcilerinin tasarrufu mu, yoksa yukarıdan gelen bir talimat mı bilemiyorum. Ama 2 gün öncesinden “Gençlik Yürüyüşü” ile başladı kutlamalar.

Gençler ellerinde bayraklar, dillerinde marşlar, önlerinde öğretmenleri ile sokakları inleterek, kendilerini seyredenleri coşturarak ve gençliklerinin verdiği enerji ile yürüdüler. Çok ta iyi yaptılar. Gençlere coşku çok yakışıyor. Hele bu coşku 19 Mayıs gibi gençlik bayramının anlamı ile birleşince ortaya bambaşka bir hava ortaya çıkıyor ki, değmeyin keyiflerine.

19 Mayıs en önemli milli ve yerli bayramlarımızdan. Hani “En milli ve yerli biziz” diye meydanlara sığmayanlara en anlamlı gün.

19 Mayıs’ta bir millet küllerinden yeniden doğdu. O külü sönmek üzereyken ateşleyen kişi de elbette Atatürk’tü. Atatürk’ü kişisel olarak seversiniz veya sevmezsiniz, eleştirebilir ve sonuna kadar tartışabilirsiniz. Ama belden aşağı vurmadan, yalan yanlış sallamadan. Bugün özgür, hür ve demokratik bir ülkede yaşıyorsanız, elbette o devrin kahramanlarının da payı var ama, aslan payı kesinlikle Atatürk’ündür.

19 Mayıs’tan düşman işgalinin savuşturulup Cumhuriyetin ilanına kadar geçen sürede bir anlamda “Türk’ün ateşle imtihanı”ndan sonraki sürede yepyeni bir ülke meydana getirmek her babayiğidin harcı değildir.

İşte asıl o zamanlarda dış mihraklar bize saldırıyordu. Öyle uzaktan, internetten, lafla sözle değil, bizzat silahları, topları, tüfekleri ile kapımıza dayanmıştı. İşte en somut örneklerle Haymana ve Kurtuluş Savaşı. Canına, kanına, namusuna ve tüm değerlerine kast etmeye gelmiş düşman tam karşıda Çaldağ’daydı. Şimdi tüm elimize yüzümüze bulaştırdığımız ekonomimize kılıf arayarak “Dış mihraklar bize saldırıyorrrr..” sızlanmamızı o zaman ile kıyaslayın bakalım. Kıyaslarken de dedenizden, ebenizden o savaş yıllarını tüm dehşetiyle bir dinleyin. Saraylarda, ceylan derili koltuklarda oturarak “Ama bizi kıskanıyorlaaaarr..” martavalını bir güzel tartın vicdan terazinizde.

Cumhuriyetten sonra 1938’e kadar 40’ın üzerinde fabrika kurulmuş. Bunlardan birisi de uçak fabrikası. Şu azme, kararlılığa bak. Eldeki imkanlarla, bir milletin çalışkanlığı, inanmışlığı ve müthiş dayanışması ile hem de. Şimdi elimizde kaç tane milli fabrikamız kaldı? Şu an okuduğunuz gazetenin kıçı kırk kâğıdını bile dışarıdan alıyoruz. O zamanlar uçak yapıp satarken, bugünlerde saman satın alır hale nasıl geldik, bilen bana da bir anlatsın hele.

1934’te Atatürk Orman Çiftliğinde bio dizel yakıt üretiliyormuş ve çiftçiye ücretsiz dağıtılıyormuş. Şimdi tarımımızın düştüğü hali hiç söylemeyeyim bile. Daha Avrupa ülkeleri bile biodizeli son 20-30 yıldır üretiyorlar. Şimdi petrol için Arap ülkelerinin kapısında bin takla atıyoruz ya, sözün bittiği yer desem, acaba yersiz mi olur?

Onun için tüm milli bayramlar gibi 19 Mayıs öyle eften püften geçiştirilecek, dostlar “aha bunlar da bayram yapıyor” desinler diye savuşturulacak bir bayram değildir. Artık işin başında kimler varsa, ilçemizde bu işe ön ayak hangi muteber şahıslar bulunuyorsa gerekirse kendi insiyatiflerini kullanarak anlamını ve önemini anlayacak, anlatacak gençlere bu manevi havayı yakalatacaklar. Kendileri koltuklara gömülerek, gençleri saldım çayıra havasında yapmayacaklar bu işi. Yerli ve Milli olmak öyle sözde olmaz, özde olur. Tabii o özdeki maya hâla yerinde duruyorsa.

HAFTANIN SÖZÜ: Hırsıza hırsız olduğunu unutturursan, gün gelir sana ahlak dersi vermeye kalkar.

SAYGILARIMLA