Sıcak dalgası denilen hadise, kentlerde ciddi derecede sağlık sorunları doğuran, hatta ölümlere yol açabilen, doğal çevrede orman yangınlarını tetikleyebilen, tarımsal üretimi sekteye uğratabilen, kısacası yaşama dair çok boyutlu riskler barındıran meteorolojik bir olgu.
Dünya Meteoroloji Örgütü ve Dünya Sağlık Örgütü sıcak dalgası oluşumunu bir yörede veya kentteki sıcaklık normallerine bakarak tanımlıyor. Sıcak dalgası denilen hadise, kentlerde ciddi derecede sağlık sorunları doğuran, hatta ölümlere yol açabilen, doğal çevrede orman yangınlarını tetikleyebilen, tarımsal üretimi sekteye uğratabilen, kısacası yaşama dair çok boyutlu riskler barındıran meteorolojik bir olgu.
Sıcak dalgası, bir iklim afeti. Diğer iklim afetlerine benzeyen yanı belirli bir coğrafyayı, belirli bir kenti veya bölgeyi etkiliyor olması. Diğer afetlerden farkı ise önceden tahmin edilmesinin mümkün olması ve bu sayede de en azından birtakım önlemlerin alınmasına izin vermesi. Diğer taraftan, sıcak dalgasının bir afet olarak algılanması deprem ve sel gibi diğer iklim afetlerine kıyasla çok daha zor. Çünkü gözle görülen ani bir oluşumdan, bir etkiden ziyade; sinsice ortaya çıkan sessiz bir etkiden bahsediyoruz. Bireysel olarak da kent ölçeğinde de düşündüğümüzde sıcak dalgalarından etkilenmeyi en aza indirgemek için önceden hazırlıklı olmamız gerekiyor. Yani, kentlerimizi, diğer afetlerle birlikte olası sıcak dalgalarına da dirençli hale getirmemiz gerektiğini söyleyebilirim.
Yazımın bu bölümünde kapalı mekanlara yoğunlaşacağım. Kapalı mekânları göz önünde bulundurduğumuzda, binaların tasarımı, çatı ve duvarların biçimi ve kullanılan malzemeler gibi bileşenler, iç mekânda deneyimlediğimiz sıcaklığın temel belirleyicileri. Bu bileşenler, aynı zamanda sıcaktan korunmak için tüketilen enerji miktarlarını da belirliyor (Burada ağırlıklı olarak kullanılan klima gibi aktif soğutma cihazlarından ve bunların tükettiği enerjiden bahsediyorum.).
Soğukla ve sıcakla mücadele geçmiş zamanlardan beri insan yerleşimlerinin temel konularından biri oldu. Bugün kullanılan teknolojik soğutma araçlarının henüz olmadığı dönemlerdeki geleneksel yerleşimlerde bunu görüyoruz. Örneğin, geleneksel Mardin kent dokusu bu konuya yaşayan bir örnek teşkil ediyor. Avlulu taş konutlar, doğal serinletme ve ısıyı hapsetme kapasitesi sayesinde, aşırı sıcak hava koşullarında bile iç mekânlarda konforlu bir yaşam sunuyor. Aynı zamanda, avlu formu, yarattığı gölge fırsatlarıyla açık mekânda zaman geçirmeye olanak sağlıyor. Bu sayede de klima kullanımından kaynaklı enerji tüketiminde büyük oranda tasarruf sağlanıyor.
Bu noktada, geçmişten çıkaracağımız pasif tasarım ilkelerini bugünün teknolojileri ile birleştirmenin, sıcaklarla mücadelede etkin çözümler bulmanın temel yöntemi olabileceğini düşünüyorum.