Dünya'nın atmosferi bizim yüzümüzden ısınıyor. Bu ısınmanın etkilerini iklim değişikliği olarak adlandırıyoruz ki aslında bu bir değişiklikten ziyade kriz durumu ama o başka bir yazının konusu…
İçinde yaşadığımız gezegenin atmosferi bizim kömür, petrol ve doğalgaz yakarak salınmasına neden olduğumuz karbondioksit nedeniyle ısınıyor. Bu ısınmanın etkilerini iklim değişikliği olarak adlandırıyoruz ki aslında bu bir değişiklikten ziyade kriz durumu ama o başka bir yazının konusu…
Can kulağıyla dinlersek fark edeceğimiz ilk şey şu ki dillere pelesenk olan bu iklim değişikliği ile ilgili olarak söylenenler çoğunlukla farazi ve doğru da değil. İklim değişikliği pek çok bölgenin hızla ısınmasına neden olsa da her yere düşen yağışın azalmasına ve Dünya’nın kuraklaşmasına neden olmayacak. Ancak şimdiden gördüğümüz üzere, gelecekte toplam yağış fazla azalmayacak olsa da dağılımı ve şekli önemli değişiklikler gösterecek.
Eskiden “yaz yağmuru bu, ıslatır, ferahlatır, geçer.” derdik. Ancak günümüzde yazın yağan yağmurdan çekinmeye başladık çünkü yaz yağmurları sağanak şeklinde yağmaya başladı ve kısa süreli de sayılmaz. Bu tür yağışların, daha da şiddetleneceğini ve gelecekteki normalimiz haline geleceğini şimdiden görebiliyoruz. Yani eskiden karşılaştığımız ıslatıp geçen yaz yağmurları mazide kaldı. Bu yaz sağanaklarına alışmak zorundayız. Bundan sonra eskiden bir yazda düşen yağış miktarı, artık iki saatte düşüyor olacak. Önemli olan ise bu durum karşısında hazırlıklı olabilmek.
Ülkemizin çoğu bölgesi yaşanan iklim değişikliği nedeniyle alışılanın ötesinde yağış alacak. Çoğumuz şehirlerde yaşadığımız için pek fark etmiyoruz ama şehirler karaların çok küçük bir kısmını kaplıyor. Şehirlerin dışında uzun kuraklıklar sonunda susuz kalan toprak ani yağışlarda suyu fazla ememediğinden düşen yağışın önemli bir kısmı yer altına sızmadan akışa geçer. Şehirlerin büyük kısmı da yollar ve betonla kaplı olduğundan yağmurun toprağın altına sızma şansı zaten yoktur. Bundan dolayı şehirlerde ve kırsal kesimdeki yağış doğaya fazla zarar vermese de insanların kurduğu altyapıya büyük hasar verir.
Gerçekle Yüzleşelim
Yapılması gereken en önemli şey doğaya saygı duymaktır. Doğayı ıslah edemezsiniz ama doğa sizi önünde sonunda ıslah eder! Bu nedenle doğayı kontrol etme sevdamızı bir kenara koyarak doğanın hışmından nasıl korunabileceğimizi düşünmeye başlamamız gerekiyor. Yaşadığımız doğa kaynaklı pek çok felaket doğayı ıslah edebileceğimize inanmamız nedeniyle meydana geldi ve hiç iyi şekilde sonuçlanmadı.
Günü Kurtarmak Hiçbir Zaman Çözüm Olmadı
Geçmiş 100 yılı düşünerek yaptığınız herhangi bir plan gelecekteki 100 yılda işe yaramayacak. Ne düşen yağış miktarı ne deniz seviyesi ne de rüzgâr hızı geçmişteki gibi olacak. Dolayısıyla da planlama yaparken meteorolojiye danışma çağının geride kaldığını kabullenmek gerekiyor. Artık meteorolojinin verdiği cevapları bölgesine göre 3, 5 veya 10 ile çarpmamız gereken bir çağa girdik. Bu cevapları kaçla çarpmamız gerektiğini öngörmek de bize apayrı bir görev ve sorumluluk yüklüyor.
Doğru Planlama Çözüm Olabilir
Tüm sorunların yanında büyük şehirlerin bir problemi daha var. Bu şehirlerin içme suyu bazı durumlarda yüzlerce kilometre öteden getirilirken, şehirlere düşen yağmur suyu da kanalizasyon ile birlikte taşındığından hem taşkınlara yol açıyor hem de çoğu zaman şehrin su kaynaklarına katkıda bulunmadan deşarj ediliyor. Maddi sıkıntılar nedeniyle hatalı planlanan altyapıları geçen zaman içerisinde kimse düzeltmeye cesaret edemediğinden sorun neredeyse çözülemez hale gelmiş durumda. Oysa atık suları yağmur suyundan ayrı toplayacak olsak hem şehirlerin su ihtiyacına destek oluruz hem de taşkınları engelleyebiliriz. Yalnız böylesi bir altyapı çalışması için çoğumuzun yaşadığı sokağın aylarca kazılması, yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Her yağmur yağdığında, altyapıya lanet etmek ise çoğumuza çok daha kolay geliyor. Ancak biri gelip yaşadığımız sokağı üç ay kapatacak olsa çoğumuz rahatımız bozulduğu için yeri yerinden oynatırız. Ne yazık ki altyapı sorunlarını çözmenin başka bir yolu da yok.
Yazısın sonunda hadi size bir de iyi haber vereyim: 2050’de yaşayacak şehirli nüfusun yaşayacağı yerlerin yarısı henüz inşa edilmedi. Buraların inşasında eskiden beri yapılan hatalar tekrarlanmazsa her yağan yağmur sele veya taşkına dönüşmez. Çözümler var, yeter ki geçmişte yapılmış hataları tekrar etmekte ısrarcı olmayalım. Özellikle iklim değişikliğinin şehircilik problemlerine eklenmesi gelecekte hayatımızı çok daha zorlaştıracağı için şehir planlamasını çok dikkatli biçimde yeniden düşünmeliyiz.