Meclis lokantasında “büyük zam” yazıyor gazeteler. Mecliste 1 TL olan çorba 2 TL olacakmış. Allah milletvekillerimize yardım etsin. 2 TL’ye çorbayı nasıl içecekler… el insaf el vicdan.
Hatta 6 TL olan kavurmanın porsiyonu da 12 TL’ye çıkacakmış. Siz milletvekili olsanız isyan etmez misiniz? Yaklaşık 22 bin liracık maaş alan vekiller, eti artık ancak rüyalarında görürler(!)
Yani meclisin lokantasındaki menü çok kazıklaşıyor, sayın seyirciler. Daha önce ceplerindeki demir bozukluklarla tıka basa yemek yiyebilen vekillerimiz, şimdi geğirene kadar yediklerinde kağıt para ödeyecekler. Vallahi yürek dayanmaz.
Neyse siz bunlara takılmayın. Kaç lira tavuk döner 5 TL. Ne işiniz var sizin kavurmayla, kebapla. Biraz haddinizi bilin. Sanki babanızın evinde pirzolalarla büyüdünüz. Buyurun tavuk döner, yanında da ayran, ohh.. mis.
Kolay mı milletvekili olmak? Hepsi bir defa az buçuk garibanımsı insanlar. Bazıları beş on bin nüfuslu köyün aşiret ağası, birkaçı holding sahibi ufaktan işadamı, ya da tırnaklarıyla kazıya kazıya üst düzey makamlara gelmiş, hiiiç torpil yapılmamış, yapmamış bürokrat kesimi. Kolay mı vekil olmak.
Mesela siz emekli olunca çalışamıyorsunuz. Reis “çift dikiş olmaz” diyor. Hah işte o gariban milletvekilleri çalışabiliyor. Hem vekil hem de emekli olabiliyorlar. Ayrıca hem vekillik, hem de emekli maaşı alarak. Devlet, iyice yiyebilsinler diye piyasada tanesi 2 bin liradan başlayan diş implantını da onlara bedava yaptı. Hem de siz sigortadan bir tane bile yaptıramazken, onlara sekiz tanesi beleş. Masal diyarı ülkemdeki kırmızı başlıklı kızla kurdun hikayesi gibi. Kırmızı başlık takan salak kız “Senin neden dişlerin kocaman?” diyordu, kurt ta “Seni daha iyi yiyebilmek için” diye cevaplıyordu. İşte milletin aslı dişsizlikten ve işsizlikten tavuk döneri kemirirken, milletin vekili ışıl ışıl implantlarıyla kuzu pirzolanın kemiğini dahi yiyebilsin diye tüm bu kıyaklar.
Biz de milletvekilliği böyledir işte. Milletin aslı tüm çileyi çekerken, vekili sefasını sürer. “Biz sizler için varız” sözünü dillerinden de düşürmezler bu arada. Oysa milletle aralarında uçurumlar vardır. Hem anlayış hem de yaşayış olarak. Akşamları bir kuru soğanı dörde bölen vatandaş bile yeri geldiğinde hunharca savunur onları. “Allah sizi başımızdan eksik etmesin” der. Milletvekili milletini anlayamaz, milleti de onları çözemez. Hiçbir geçim kaygısı olmayan, kıyak vekillik ve akabinde kıyak emekliliği cebine koyanların, asgari ücretle geçinenleri, çocuklarına bir gelecek sağlamak için elleri nasır bağlayanları, saçını süpürge eden kadınları anlaması beklenemez. Anlamıyorlar da zaten.
Saraylarda yaşayanlar gecekondudaki çileyi, binlerce avroluk çanta alanlar, pazar çantasındaki dramı, milyonluk ihale kovalayanlar cebinde simit parası olmayanı, özel uçaklarla fink atanlar traktöründe mazotu olmayan çiftçiyi anlamasını beklemek akıl tutulmasıdır. “Halka dokunmak” onlar için sadece miting meydanlarında söyledikleri nutuktan ibarettir.
Seçim zamanları Haymana’ya da gelir bazıları. Yere göğe konduramayız. Atar tutar ve arkalarına bakmadan giderler. Bir gün olsun dediklerini zamanında yaptıklarını ben görmedim. “..ceğiz, …cağız” ile biten cümleler kurup, Kürt pilavını överek, koyun yoğurdunu kaşığın ucuyla tadıp çakma gülücükle ayrılırlar koşar adım. Meclis lokantasındaki neredeyse beleş fiyatlarla yiyecekleri envai çeşit yiyeceğe. Karınları doyupta kürsüye geldiklerinde başlarlar “Biz sizler için varız, sizlerin derdi ile dertleniyoruz” diye. Oldu görürsem söylerim.
Neyse ne demiş şair; “Yiyin efendiler yiyin, Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!”. Bizim de sözümüz “Usta çek ordan az çorba, ekmeği de bolca getir” den ibaret.
SAYGILARIMLA