Geçen hafta gazetemizde eskilerden kalma bir küpür belki dikkatinizi çekmiştir. 1940’da Haymana’da at yarışı ve yağlı güreşler düzenlenirmiş. Güreşlere Türkiye başpehlivanı da katılıyormuş.

Nereden nereye? O zaman at yarıştırılırmış, şimdi çöplüklerde sokak köpeklerinin it dalaşını izliyoruz.

Her geçen yıl birçok yerin lehine işlerken biz ışık hızıyla geriye gidiyoruz. Neden? Bu Bakkal Ahmet Efendi’den, Başkan bilmem kim efendiye kadar herkesin suçu. “Bakkal Ahmet Efendi’nin ne suçu var?” diyebilirsiniz. Belki de en çok o suçlu!..

Yöneticiler darbe dönemleri hariç atanarak gelmemiş. Gökten zembille de inmediğine göre bunu seçen Bakkal Ahmet Efendi, Kahveci Mehmet Bey veya Kasap Mustafa.

İşte önümüzde seçimler var. Köylerin nüfusu ikiye hatta üçe katlanmış. Bakıyoruz Haymana sokakları bomboş. Başta belediye başkan adayları, daha sonra muhtar adayları ve etrafındaki cenah, emmisini, dayısını görümcesini kendi koltuğu için Türkiye’nin her tarafından getirmiş yazdırmış. Seçimden 1 hafta önce Haymana nüfusu belki 40 binlere dayanacak. Seçimden bir hafta sonra yine 25 binlere inecek. Haymana’nın kaderini Haymana’da oturmayanlar tayin edip gidecek.

Bakkal Ahmet Efendi’nin kayınçosu encümen adayı, haydi Bursa’daki akrabaları buraya, Kasap Mehmet Bey’in dünürü köyde muhtar adayı haydi Polatlı’da eş dost akraba buraya, ya da Kasap Mustafa bir adaya gönül vermiş, oğluna da belediyeden iş sözü almış, “haber sal Ankara’daki sülaleye Haymana’ya yazılsınlar”

Sonuçta Ahmet Efendi kazandı, Mehmet Bey kendi durumunu kurtardı, Mustafa’nın oğlu işe girdi. Haymana’ya giren kazık kimin umurunda. Söyleyin şimdi kim suçlu?

Eskilerden bahsetmiştim zamanında. Açık hava ve kapalı sinemalar, içkili restaurantlar, her evden gelen ut sesleri, insanların karılı kocalı kordon boyu yürüyüşleri, üzüm bağları ve bahçelerden gelen pekmez, salça kokuları nereye kayboldu? Bunları yapan o güzel insanlar nereye gitti? Bu yitirilmiş zamanların suçlusu, sorumlusu kim? Elbette bakkal, kasap, işçi, memur, sokaktaki vatandaş, dağdaki çoban, gazetede ahkam kesen yazar, belediye de veya bir başka kurumun koltuğuna oturmuş yetkili herkes ve hepimiz suçluyuz.

Günü kurtardık mı en mutlu biziz. İki kutu makarna, bir ton kömüre konduysak başkalarından bize ne? Bir yakınımız işe girmişse tüm dertlerimiz bitmiş. Evimizin önüne iki kürek kum dökülmüşse, başka evlerin çamurundan bize ne!..

Seçim vaatleri aynı tornadan çıkmış, aynı ağızdan söylenmiş gibi, “Haymana’ya fabrika getireceğiz, iş sahası oluşturacağız…” at yalanı, seveyim inananı. Türkiye’deki fabrikalar bir bir kapanırken, Haymana’ya fabrikalar açacak bizim süper adaylarımız.

“O eski güzel günleri geri getireceğiz” diyen bir mübarek yok. O güzel insanlar yine Haymana sokaklarında olacak kordon boyu salınacak vaadini veren yok. Güreşleri veya 1940’lardaki gibi etkinlikleri ağzının ucuyla dahi anan yok.

Bir aday çıksın bir hayal kursun, ama gerçekçi, ama olabilir, ama ayakları yere basan, ama herkesin inanıp sahipleneceği, “lan neden olmasın” diyebileceği. O hayale inandırsın herkesi, el ele o hayalin peşine hepimiz takılalım. Ortada ne parti farkı kalır, ne onun bunun şahsi çıkarı veya oradan buradan oy devşirmeler. Bunu yapacak cevherler lazım bana. “Yoksa bu partiden aday gösterilsem kazanırım, şu sülaleyi veya köyü arkama alsam bu iş tamam” ile nereye kadar? İşte aha bulunduğumuz noktaya kadar.

HAFTANIN SÖZÜ: Cehalet ne güzel şey, herşeyi biliyorsun.

SAYGILARIMLA