Yıllar önce Haymana’dan gitmiş ve bu bayramda memleketine bayramlaşmaya gelen insanları dinledim az buçuk.
Söylenenleri özetlemek gerekirse, “Nerde o eski Haymana” sözünü çok daha fazla kullanan oldu. Kısacası gidenler gittiğine çok memnun. Kalanlara bol bol sabır diliyorlar.
Her tarafın yeni bina olması biraz gözlere hoş görünse de, Haymana ile ilgili çok fazla şikayet var. Bir defa ve özellikle ara sokakların bakımsızlığını herkes söz birliği etmişçesine dillendirdi. Adam boyu otlar, bozuk yollar, birbirinin üzerine binmiş parke taşları, yolların ortasına kadar gelmiş çöpler, çirkin metruk evler, gelişi güzel park edilmiş araçlar ve otopark sorunu.. kısacası Haymana’nın arka sokakları ile şikayetler için gelenler bayramlık ağızlarını bir açtı, şeker lokum susturamadı. Bize de iletmek düştü.
Bir Ramazanı daha geride bıraktık. Tıpkı Haymana gibi herkesin dilinde bir de “nerede o eski Ramazanlar” var. O uhrevi ve kutsal hava nedense bir türlü solunamadı. Memlekette çok ciddi bir ekonomik sorun var. Kimse allayıp pullamasın. Başta yazdığım gibi yeni binalar, o binalara olan talep, her tarafın araba kaynaması falan, hepsi derin bir uçurumun sis perdesi sadece. Mutlu bir azınlığın tüketimi veya refahı herkesi bağlamıyor. Yüksek bir çoğunluk evine Ramazan pidesi bile götürmekten acizdi.
Haymana’da maaş alamayan işçiler, sadece işçilerin veya belediyenin değil hepimizin sorunu. Esnaf bu kadar işçiyi bunca zamandır idare ediyorsa bence alayı cennetlik.
Polatlı’da yokmuş galiba. Ankara’nın birçok yerinde de kurulmamış. İftar Çadırından bahsediyorum. Hani belli kesimin karnını doyurup gerçekten gariban, mağdur veya gururlu kişilerin yanına bile yaklaşmadığı bir anlamda gösteriş yeri çadırlar. Evet aynen gösteriş yeri. Kapısında o gün kim iftar vermişse kocaman harflerle yazılıyor. Bundaki amacı hala bilemiyorum. “Ben iftar verdim, paraya kıydım, sevabın tillahını kaptım” gibi bir anlam ifade ediyor bana göre. Hani veren eli alan el görmeyecekti? Bu ne depdebe?
Eğer zor durumdaki insanlara ekmek vermekse maksat, o çadırlarda gözümüze gözümüze sokulan “İftarı ben verdim, en hayırsever de benim” gösterişine girmektense o yemeğe verilen para belediyeye verilip, işçilere maaş olarak dağıtılsa daha şık olurdu bence. Hem de hem Allah, hem de kul nazarında.
Bayramlık alınmadık çocuk, eve şeker giremeyen ev, bayram sabahı neşesi olmayan tek bir aile dahi varsa memlekette, ne kıymeti var cümbür cemaat tutulan oruçların veya koşa koşa gidilen teravihlerin, ya da kimlerin yediği meçhul iftar çadırlarının. 10 aydır maaş alamadığını söyleyen işçi var. Sahurda oruç tutan biliyor ki akşam tıka basa yiyecek. Ama işçi maaşını ne zaman alacağını bilmiyor. Bitiş süresi bilinmeyen bir açlık grevinin travmasını kaç kişi biliyor?
Empati yapın biraz. Bayram veya ramazanda evi ekmeksiz, çocuğu bayramlıksız, sofrası tamtakır kurubakır bir babanın gözünden görün dünyayı. Onları elinden geldiği kadar idare etmeye çalışan ama onun kazancının da pamuk ipliğine bağlı olduğu esnafın derdini hayal edin. Yok arkadaş insana dokunmuyorsa, çocukların gözünün yaşını dindirmiyorsa, yüreğine taş basan ana, babanın gönlünü hoş etmiyorsa, yapılan hiçbir hizmeti ben kabul etmem. Kaymak gibi yollar, devasa binalar, ejderha gibi makineler hatta içinde dünyanın en birinci suyu olan otelleriniz dahi olsa, yeri geldiğinde beş para etmez. Çünkü sokakta aç bir insanın vebaline, masumluğuna hiçbiri emsal olamaz. Benim memlekete hizmet anlayışım insan odaklıdır ve daima öyle olmaya devam edecek. Bundan gayrı anlatılanların hepside hikayedir. Ve o hikayelere de ancak ve ancak tuzu kuru olanlar inanır. Cebinde tuz alacak para olmayanlara sizlerin anlatacak masalınız olamaz, olmamalı da..
SAYGILARIMLA