Çocukluğumuzda köyde bir evde ekmek piştiği zaman o nefis koku tüm köyü sarardı. Ya da kunduru buğdayından koca kazanlarda kaynayan hediğin ve akabindeki bulgurun tadını bilenler bilir.

Dönemsel olarak kadınlarımızın hemde imece olarak topluca yaptığı pişirilip üst üste koyduğu yufkalar vardı, haftalarca sular sular yerdik. Her yediğimizde tadı hep muazzam lezzetli olurdu.

Peki ne oldu ekmeğimize, bulgurumuza, yufkamıza, unumuza buğdayımıza. Güzel bir makale buldum bu konuyla ilgili, paylaşayım istedim.

1948 yılına kadar ekmeğimiz esmerdi. Maya, ekşi maya olarak evde üretilirdi, organik ve doğaldı. Sofrada doyduğumuzu bilirdik.

ABD, Anadolu’nun 14 kromozomlu siyez buğdayı ve 28 kromozomlu kavılca buğdayı’nın genleriyle oynayarak 48 kromozomlu “Cüce Buğday” türü geliştirdi. Hani şimdiki pek verimli, o kadar kaliteli diye yere göğe koyamadığımız esperia ve benzeri buğdaylar.

Sapının kısalığından dolayı bu “Cüce buğdaylar” ABD’den Pakistan ve Hindistan’a da ihraç edildi; üretim rekoru kırıldı.

Böylece dünyanın en verimli tarlalarının, kimyasal gübrelerle, zehirli ilaçlarla tanışma dönemi başladı. Kimse gelecek tehlikenin farkında değildi. Durmadı baronlar, buğdayın genetiğiyle sürekli oynandı; ortaya çıkan “buğdayımsı” bir şeydi!

ABD, 1950’den itibaren “ihtiyaç fazlası” ve “yardım” adı altında bu buğdayımsı ürünü Türkiye’ye soktu. Türkiye kurak geçen yıllarda ucuz buğdayımsı "cüce buğday" adını verdiği genetiğiyle oynanmış GDO'lu buğdayı ithal etmeye başladı.

Ülkemizde gluten, çölyak, diyabet, her türlü otoimmün hastalıkları, obezite, diyabet, alzheimer, demans, dikkat eksikliği vb. nörolojik hastalar ve romatizmal hastalıklar patladı.

DP’nin iktidar vaadi 10’dan fazla katkı maddesi konan endüstriyel beyaz undan yapılan “Beyaz Ekmek”ti. O günkü medya, beyaz ekmeği kalite, zenginlik ve refah göstergesi olarak halka servis etti. Ama halk, beyaz ekmeği yedikçe daha çok acıktı. Acıktıkça, beyaz ekmek yedi. Tıka basa yemenin sonucu sağlığı bozuldu. Şeker oldu, astım oldu, alerji olduk ve hastalıklar ardı ardına sıralanmaya başladı. Fiyatı çok daha pahalı olan kara ekmeğin, aslında hem bütçe, hem sağlık açısından çok daha ucuza geldiğini hiç bir beslenme uzmanı halka anlatmadı, belki de anlattırılmadı.

Bugün dünyanın en fazla buğday ithal eden ülkelerinden birisiyiz. Ve dünya ortalamasının beş katı ekmek tüketiyoruz. Aynı zamanda da dünya’da çöpe en fazla ekmek atan ülkeyiz. Niye? Çünkü beyaz ekmek en çabuk bozulan ekmektir.

Yıllar önce Marshall Yardımı ile Beyaz Ekmek yemeye başlayan Avrupa ülkeleri uyandı ve beyaz ekmek yemeyi bıraktı. Beyaz ekmek ile Tam Buğday ekmeği arasındaki hayati farkı daha yeni yeni anlamaya başladık.

Sadece ekmek mi? Market kolinizin içinde cips, kola yoksa ya da bir yere gidipte hamburger yemediyseniz el kadar bebeniz bile kaynanasıyla kavgalı gelin gibi yüzünüze bakmıyor.

Tehlike uzakta, sınır ötesinde ya da başka coğrafyada değil aslında. Taa dibimizde, mutfağımızda, masumca görülen bir lokmada aslında. Ve ne yazıkki bizler hem çiftçi, hem tüccar, borsa, devlet olarak bu GDO’lu buğdaylara meylediyor, hatta teşvik ediyoruz. Kendi neslinin katili yine kendimiziz aslında.

Yıllar önce yazdığım “Ekmaanan yi” yazımı geri alıyorum. Ekmeği yine yiyin. Ama kendi tarlanızda, kendi Yerli Anadolu buğdayımızdan yapılanı yiyin. Yoksa her tarafı ayrı oynayan ve görünüşte babayiğit ama içte kofti, salak ve embesil nesil koşa koşa geliyor...