“Satacak hiçbir şey bulamazsanız hayal satın” demiş bir düşünür.
Bu hayali ihracat, hayal tacirliği ile karıştırılmamalı. Turizmde en önemli hamlelerden birisidir, hayal satmak veya efsanelerden bir dünya yaratmak.
Bir gün bir yerde hayal kurarsınız. Kafanızda bir efsane tasarlarsınız. Daha sonra bu efsaneyi bulunduğunuz mekan, anıt veya doğadaki herhangi bir nesneye giydirirsiniz, ortaya nefis bir eser çıkar. Ondan sonra geriye bunu pazarlamak kalır. Daha sonra gelsin turistler, akabinde paracıklar.
Hatta gün gelir bu efsaneye kendiniz bile inanırsınız. Yıllar asırlar geçer, o efsaneyi bırakın fikirle, kepçe dozerle bile kimse yıkamaz.
O kadar çok tarihi yerler var ki ilçemizde kıymetini bilen yok. En son HAGİAD yeni bir girişimde bulundu. Çok ta iyi etti. İnşallah arkası gelir de bir şeyler olur.
İnsanlar pek sever efsaneleri, hayali kahramanları ve onların yaşadığı mekanları. Gün gelir akmaya başlarlar, kovsanızda gitmezler.
Bakın Polatlı da Eşek Kulaklı Midas var. Midas Kralı var ama eşek kulaklı olduğuna dair en ufak bir delil yok. Kepçe Kulaklı Midas olaydı, çoktan unutulur giderdi. Ama kulak eşekle özdeşleşince ünü sınırlarımızı aştı. Bir de bunun üzerine hikayesi yapıldı. Aldı yürüdü Eşek Kulaklı Midas ve Polatlı. Belki bir eşeğin fikriydi ama doğruydu.
Mersin’de Yedi Uyurlar Mağarası var. Bir tane de İzmir Efes’te var aynı isim ve efsane üzerine. Ama bu işin en iyi kaymağını yiyen yer Mersin. Hem Hristiyanlar, hem de Müslümanlarca kutsal bir efsane ve hikayedir yedi uyurlar. Dini olarak kabul görse de tarihte yeri tartışılır. Çünkü adı üstünde efsane ya da bir masaldır. Ama gelin görün ki, her yıl yüzbinlerce insan koşar o mağaraya. Mersin paraya para demez. Mağarada yedi uyurlar var mıdır bilinmez ama Mersin’in uyanık olduğu kesin.
Amasya’da Aynalı Mağara veya Güzelce Kız Mağarası vardır. Ona da yakıştırılmış, takmış takıştırılmış bir efsane vardır. Ama turistler oluk oluk o mağaraya koşar yıl boyu. Bizde de hemen her köyde mağaralar var. Biz de birine yazalım bir hikaye. Bizimkinde 7 değilde 17 kişi uyumuş olsun.
İşte bizdeki mağaralara da birer efsane yazmak vaktidir. Demirözü Mağaraları için Timur’un fillerini sakladığı söylenir. Ya da haftalarca gidildiği halde sonunun gelmediği. Bunun üzerine yürüyerek on numara hikayeler çıkar.
Yenice veya Şerefligökgöz Mağaraları içinde olabilir. Ya da diğer yerlerdekine de . Yoksa “işte tarihi mağaramız, Frigyalılar yaşamış, Galatlar oturmuş, Roma’lılar yemek yemiş falan..” kimseyi kesmez. Türkiye’nin her tarafında var aynı şeyler. Ama bir hikaye ya da efsane ile konuyu süslerseniz, insanlar yalınayak düşerler yollara, görmek için. Birkaç resim, kitap ve uhrevi hava yaratarak olayı bambaşka boyutlara taşımak ta artık işin ticari zeka tarafı. Ondan sonra gelsin hatıra heykelleri, buzdolabı magnetleri, fotoğraflar ve tabii mangırlar.
Misal biz Cimcime Sultan efsanesini işleyemedik. Güzel de bir efsaneydi aslında. Sıcak suyumuz ile de örtüşüyor. Bir türbe ile bu iş olmuyor demek ki. Cimcime Sultanı ete kemiğe büründürmek, adına daha çok methiyeler düzmek, hediyelikler oluşturmak, bir nevi bizle bütünleştirmek lazım. O zaman gelene gidene ballandırarak anlatırız. Ya da onlar sorar “Bu Cimcime Sultan Efsanesi ne iş? Nerde yaşamış, nasıl biriymiş, ne yer ne içermiş?” Diye. Onlar sordukça bir efsane patlat, bir mekan belirle “Aha burada şu olmuş bu olmuş” diye. Ondan sonra yayılsın gitsin.
Her şey hayal etmekle başlıyor. Sonra o hayalin peşine takılacak ve köpürtüp pazarlayacak beyinler bulmak. Ondan sonrası işin en kolay tarafı. Yazının en başındaki söz de bana ait. Dedim ya hayal ile söz de çıkar, efsane de. Mühim olan hayalinin peşinden koşmak ve gerçekleştirmek.
HAFTANIN HABERİ: Çocuğuna sünnet düğünü yapan O.K(30) beklediği altınlar gelmeyince, ameliyatla deriyi yerine diktirerek önümüzdeki yıl tekrar şansını deneme kararı aldı.
HAFTANIN SÖZÜ:Beni bir tek sen anlıyorsun, o da iki tek attıktan sonra.
SAYGILARIMLA