Mansur Başkan yardımları kesti, köylü kısmı tarlaya giderken yavrusunu kartal kapmış Fatma Girik gibi kala kaldı.
Bu olayda Nasrettin Hoca’nın hikayesi gibi, hangi tarafa sorsanız, o taraf haklı. Ama yırtılan vatandaş Hacı Bekir’in yakası. Diğer bir deyimle teşbihte hata olmaz; filler tepişir çimenler ezilir. Ezilen, mağdur olan, ne yana gideceğini şaşıran yine vatandaş oldu.
Mansur Başkan haksız; özellikle tohum yardımını bundan bir ay önce kesseydi anlardım. Lakin millet traktörünü, alet edevatını hazırlamış tarlasına tohuma giderken “Veremiyorum” denmez. 7 liralık tohumluk bir anda bazı karaborsacılarda 15 TL oldu. O da bulabilirsen.
Mansur Yavaş haklı; hükümet gözü ASKİ’nin su parasına dikip konuyu değiştiriyor, bir anlamda “cambaza bak” diyor. O zaman Mansur’un “Siz de madem elektriği, doğalgazı, mazotu yüzde 50 indirin, ben indirmezsem namerdim” diyor. Aynen. Her şeyde yüzde 50 indirim bekliyoruz sayın yetkililer.
AKP haklı; bir yerde ben Ankara halkı zengin olsun istiyorum diyeceksin. Ama özellikle ASKİ’de köy su bağlantılarında 5-10-50 hatta 100 bin lirayı aşan bağlantı parası alacaksın. Vatandaş tam köye döneyim zengin olayım diye düşünürken, mütevazi evine su bağlatmak için bile çuvalla para öderse, nasıl olacak bu iş. Ben tam olayı bilmiyorum ama Mansur Başkan seçimden önce Allah’ın suyunu bedava vereceğim dedi mi demedi mi? Yok dediyse bu işe önce bağlantı ücretlerini makul seviyeye çekerek başlasın.
AKP haksız; Tamam Mansur tam tarlaya gidilecekken tohumu kesti. Hatanın en büyüğünü yaptı. Peki kabul. O zaman Tarım Bakanı “Mazot ve gübre desteğini 6 ay öne çekiyoruz. Ekim ayı başından itibaren hesaplara destek yatacak” dedi. Madem öyle çiftçi tarlaya giderken keş para gübresini, mazotunu alıp neden gitmesin. Haydi AKP bu seferde siz cevap verin.
Başta dediğim gibi ve hatta her zamanki gibi; filler tepişti arada vatandaş ezildi.
Yapılan kayıkçı kavgası, yapılanlar siyaset, “Benim anam, senin ananı uygunsuz yerlerde görmüş” dedikodusu olay.
xxxx
Bir maden kazası daha. Yitip giden onlarca can. Evlere düşen devasa ateşler. 1941 yılından bu yana maden ocaklarındaki kazalardan 3 bine yakın insan ölürken 100 binden fazla insan da yaralanmış. “Evlat senin değilse ne kadar kolaydır feda etmek” demişler. Evet ölen, yaralanan senden değilse birisi çıkar Kader der, diğeri fıtrat der. İki gün atar tutar sonra unutur giderler. Bakın Soma’da, Ermenek’te öyle olmadı mı? Sayıştay’ı sayan kim??
Kader deyince aklıma geldi. Hani filmlerde kaderle yıldızı hiç barışmayan Küçük Emrah vardı. Hep muzdarip, hep kötü kaderin onu arayıp bulduğu Küçük Emrahcık.
Emrah’ın anası bir şekilde, Nuri Alço’nun eline düşüyordu. Hatta Emrah bile “Ne iyi Adam” diye teşvik ediyor. Nuri Abim, affeder mi. Emrah’ın anasını her defasında kirletir. Ondan sonra intikam, cinayet, cezaevi.. oldu mu sana Küçük Emrah “Kader Mahkumu”.
Halbuki Emrah “Gitme ana, bu adamın gözü göz değil” dese, herşey güllük gülistanlık olacak. Burada kaderin ne suçu var. Bal gibi suçlu Emrah bilader.
Hah işte madende insanlarımız ölüyorsa buna kader mi diyeceğiz? Yoksa kontrolsüzlük, tedbirsizlik, adam kayırmacılık, üç beş kuruş daha çok kazanmak için kıyakçılık mı diyeceğiz.
Şimdi gelin hep beraber beyin cimnastiği yapalım; suçlu Emrah mı, Nuri Abi mi, kader mi? Ya da suçlu denetlenmeyen madenler mi, işçi mi, yoksa yine malum kader mi? Bu yazıyı ben yazmadım aslında. Kaderimde yazmak varmış yazdım. Oldu mu?......