TMO uzun yıllar salladığı, boşladığı asıl yapması gerekeni bu yıl yaptı ve mahsülün yarısından fazlasını aldı. Açıkladığı fiyatlar “Yetmez ama EVET” dedirtecek boyutlardaydı. Akaryakıt 3, gübre ve ilaç 4-5 katı artarken buğday fiyatlarının yaklaşık 2 kat zamlanması buruk bir olgunlukla karşılandı çiftçi cenahında. TMO dediği fiyatlardan aldı, ödemesini de dediği gibi yaklaşık 10 günde yaptı, biraz oraya git buraya gel ile uğraştırsa da sonuçta çiftçinin işini gördü.
Peki tüccar neden bu yıl alımlarda nazlıydı?
TMO tonunu 7-7.450 bin TL’ye çiftçiden aldığı buğdayı 2 ay sonra tonu 4.575 ile 4.450 arasında fabrikacıya satacak. Yani TMO ton başı 3-3.500 TL arası zararına piyasaya mal satmış olacak.
TMO aslında bunu yıllardır yapıyordu. Ancak yıllardır hububatı ithal ediyor, çok daha pahalıya yabancı üreticiden alıyor, iç piyasaya satarak hatta ciddi zarar ederek fiyat dengesi sağlamaya çalışıyordu. Bu yıl ilk defa bunu kendi çiftçisinden alarak yaptı. Çok ta iyi yaptı...
“Elalemin John’u, Hans’ı, Vladimir’i kazanacağına bizim Ahmet, Hasan kazansın” dedi. Uzun yıllar sonra çok doğru bir adım atıldı.
Tüccar’da TMO’nun bu “ikramlı” satışını bildiği için alım topuna fazla girmedi. Stoklu çalışmadı, ileride fiyatların ne olacağını kestiremediği için eşek yükü para bağlamak istemedi. Çok iyi mahsul olursa iyi fiyattan aldı, yoksa oturdu kenarda TMO’nun alımına şahitlik etti. “Buğday kışın ne olur?” Tüccar dahil kimse bilmiyor şimdilik.
Bu uygulama ile bu yıl şapkadan tavşan çıkarmadı aslında devlet. Olması gereken buydu. Devlet Türkiye’de kısa bir süreliğine de olsa, bir kurumuyla da olsa aslına döndü. Doğru olanı gördü, atması gerektiği doğru adımı attı. Hem devlet kazandı hem de kendi üreticisi.
TMO Haymana’da Deniz Müdür’e, Eksper Müjdat Bey’e, silolarda organizasyonu eksiksiz yapmaya ve herkese yardımcı olmaya çalışan LİDAŞ Personeline buradan kocaman bir alkışlı teşekkür ediyorum.
Bakın devlet birçok konuda seyirci değil sahada olmak zorunda. Gerektiği zaman oyunu kuran, yönlendiren şekil şemal verecek kadar aktif olmalı. “Efendim serbest piyasa herkes istediğine alır, istediğine satar” denildiği anda meydan çakallara, sansarlara, sırtlanlara kalıyor. Onlara kalınca da malum mengeneye koyup sıkıyorlar vatandaşı. Bakın yıllarca muhalefetin “Satmayın, etmeyin, tutmayın, çok pişman oluruz” demelerine rağmen devletin birçok kurumu, fabrikası, işletmesi ya kiralandı, ya satıldı.
“Bu CeHaPe zihniyeti” dendi, “MeHaPe ne anlar” dendi, kim ne dediyse “hadi ordan siz ne bilirsiniz, ekonomist olan benim, bu işin kitabını yazarım, aha Nas orada duruyor” falan diyenler “Geri vites bizim kitabımızda yazmaz” bilader dese de ilerden U dönüşü yapıp aynı yere geldi.
Keşke bazı şeyler daha önce yapılmasaydı. mesela devlet Gübretaş’ı satmasaydı çiftçi gübreyi bu kadar zamlı alır mıydı? Ya da Şeker Fabrikaları özelleştirilmeseydi şekerin çuvalı bugün bin lirayı aşar mıydı. Seka olsa kağıt, Sümerbank yerinde dursa tekstile bu kadar zam olur muydu? Bugün Karagöz gibi bir şeylerin ceremesini çekiyorsak hep Hacivat’ların “Ben herşeyin en iyisini bilirim, siz ne bilirsiniz” ukalalığı ve şişkin egosu yüzünden.
Devlet dengesi olmayan bizim gibi toplumlarda ne kantarın topuzu ortada durur, ne de o topuzu tutan bazı müptezellerin eli ayağı tek durur. Devlet “Baba”dir. Yerine göre anamızın hatırını sorsa da daha çok kol kanat geren, kucaklayan, koruyan gözetendir. İşte bu yıl TMO bunu çok iyi yaptı. Darısı diğer ve hala satılmayan kurumlarımızın başına diyelim...
HAFTANIN SÖZÜ: “Din ile cüzdan” değilde “din ile vicdan” kol kola olduğu zaman düzelir insan.