Biz önce eşeği kaybederiz, sonra ararız, bazen arar gibi yaparız. Bulduğumuzda da ne o eski eşektir, ne de biz eski arayan. “Hangimiz daha eşek” soruları kafamızda dolanır durur. Bakın tarihi cezaevimiz…
Bir hayal kurun..Kapısından giriyorsunuz, tıpkı faal olduğu dönemdeki gibi birkaç kontrol noktasından geçiyorsunuz. Üstünüz başını aranıyor, ayakkabınızın bağı bile çözülerek alınıyor. Tüm kişisel eşyalarınız bir torbaya konuyor ve “Çıkışta alırsınız, haydin Allah kurtarsın” deniyor. Daha sonra sırasıyla banyo, mutfak ve avluya çıkıyorsunuz. En sonunda yatacağınız ranza size gösteriliyor.
Ranza komşularınız Doğu Perinçek, Yalçın Küçük, İsmail Beşikçi vs.. elbette hepsi balmumu. Ranza başlarında kişisel eşyaları, fotoğrafları, özgeçmişi falan..
Yatakhane soğuk, rutubetli ve kasvetli. Ağır ve kalın demir kapı, gardiyanın da “Haydin Allah kurtarsın” deyişinin ardından kapanıyor. İçeride düşük voltajlı bir lamba yanıyor. Mevsim kışsa isli ve sadece kendini ısıtan bir soba yanıyor. Pilli küçük bir radyodan memleket türküleri çalınıyor. Sizin gibi aynı havayı solumak isteyen kaç kişi varsa hepsiyle tek tek tanışıp suçunu öğrenmeye çalışıyorsunuz. Hatta birisi ranzasında sazının tellerini tıngırdatıp efkarlı bir Orhan Gencebay şarkısı seslendiriyor. Tüm geceyi suçlu olduğunuzu hayal ederek, vicdan muhasebesi içinde uykusuz ve sağa sola dönerek ve belki de üşüyerek geçiriyorsunuz. Sabah erkenden “kalk” düdüğü çalınıyor. Sayımdan sonra karavanadan kahvaltı yapıyorsunuz. Koğuş çaycısı ince belli bardakta çay servis ediyor. Koğuş ağası omzuna attığı paltosuyla racon kesiyor. “Havalandırma vakti” anonsuyla avluya çıkıp özgürlüğün sembolü gökyüzüne bakıyorsunuz. Daha sonra seri ve sert topuk vuruşlarıyla volta atıyorsunuz. Akşam üzeri ise “Geçmiş olsun Allah bir daha düşürmesin” temennileriyle tahliye olup kişisel eşyalarınızı alıp çıkıyorsunuz. Kapıdan çıkarken son bir kez dönüp bakıyorsunuz ve gerçekten “Allah düşürmesin” deyip paranızı ödeyerek ve birkaç hatıralık mapushane eşyası alarak ayrılıyorsunuz.
Haymana Cezaevi bu şekilde dizayn edilip değişik bir formatta sunulamaz mı? Haymana Cezaevi hem tarihi misyonuyla, hem de bina olarak böyle bir anlayışla farklı bir konsepte ev sahipliği yapabilir. Bu potansiyel var, dünyada da böyle örnekleri varmış Türkiye’de ilk ve tek neden bizde olmasın? Bir zamanlar burada yatmış mahkum yakınları, babası, sevgilisi, abisi, oğlu burada yatmış kişiler o havayı, onların gözünden solumak için kalabilir. Veya bir günlüğüne de olsa yine benzer duyguları yaşamak için birileri tarafından denenebilir. Hem de parasıyla. Baktın tutmuyor, müzeye dönüştürülebilir. Farklı bir düşünce ve beyin fırtınası ile bambaşka fikirler ortaya konabilir.
Yeter ki bugünkü berbat haliyle bırakılmasın. Yeter ki yıkıldıktan sonra insanların “Tüh vah vah yazık oldu” nidalarına duyarsız kalınmasın. Girişimci ve tüccar bir anlayış buradan Haymana’ya dünya çapında bir örnek mekan ve kazanç kapısı çıkarabilir.
Kafanızdaki zincirleri kırın yeter. Yeter ki fikirler ve düşünceler mahkum olmasın, bedenler sorun değil. O zaman eşeği kaybetmeden kıymetini biraz daha düşünmeyelim mi? Haydin Allah kurtarsın…
HAFTANIN HABERİ: Koyun alacağına Bitkoin alan celep D.S (54), eşeğini de satıp borsaya girmeye karar verdi.