Haymana gençliği 19 Mayıs’ı kutladı. Ama ne kutlama..

“Bu kutlamanın fragmanıdır, asıl kutlama daha görkemli futbol sahasında falan olur” diye düşünürken bitiverdi.

Günün anlam ve önemini belirten konuşmadan başka altı çizilecek bir şey yoktu desem yeridir. O günün anlamı ancak böyle bir programla yerle yeksan edebilir.

Zoraki birkaç şiir, birkaç gösteri mahiyetinde ortada salınma o kadar. 19 Mayıs, bir milletin kurtuluş mücadelesinin ateşe dönüşecek kıvılcımı, o herkesin canını, malını varını yoğunu ortaya koyacağı ruhun kilometre taşıyken, kutlaması bu mudur Allah aşkına?

19 Mayıs tüm Türkiye’de böyle mi kutlandı, yoksa Haymana’da bu işin organizasyonunu yapanlar “bu kadarı bize yeter” mi dedi. Bilmiyorum. Ama ortada bir gerçek var ki, o da “dostlar kutlama yaparken görsün”den bir tık ilerisi yoktu programda.

Ah.. Atatürk’ün bayram olarak hediye ettiği, onlarında vatanı emanet olarak aldığı gençlik. Saçı sakalı bıyığı birbirine karışmış, kılık kıyafeti bir sokak gencinden farksız ama adı sorsan “öğrenci” olan gençlik, 19 Mayıs’ı kutluyor. Öğrenci bezgin, dinleyici bezgin, protokol bezgin.. herkes “Bitse de gitsek” düşüncesinde.

Bizim zamanımızı hatırlıyorum. Haymana gümbür gümbür bando sesleriyle inlerdi. Günlerce yapılan provalardan sonra öğrenciler çiğdem çiçeği gibi rengarenk elbiseleri ile futbol sahasına iner, parmak ısırtan şovlarını izleyenlere sunardı. Tüm Haymana 7’den 70’e çocuğunu, torununu tombalağını alır gösterilere koşardı. Herkes “işte bayram” derdi. İşte gençlik bu. Erkek öğrenciler jilet gibi, kızlar son derece şık bayramlarını kutlarlardı. Bu bayram onlarındı çünkü. “İşte” derdi gören “vatan bu gençlere emanet, hem de gözün arkada kalmayacak şekilde” Şimdi ki gençlere bakıyoruz acaba ne emanet edebiliriz, “emanetin başına ne gelebilir?” diye tedirgin, güvensiziz.

Peki suç gençlerin mi? İstatistiklere göre gençlerimiz mutsuz ve bir o kadar da umutsuz. Hepsi gelecek kaygısı taşıyor. Çalışanın çabalayanın iş bulma garantisi yok. Okullar ve içindeki eğitim saç baş yolduruyor. Hak edenin hak ettiği yere geldiği liyakat çoktan terk edilmiş. Gençler siyasetin içine tepe taklak itiliyor. Çünkü artık zeki, çevik ve ahlaklı olanın değil dayısı olanın iş bulabildiği, yer tutabildiği bir düzen var. Onları rekabete değil, kutuplaştırmaya zorluyoruz. Senden-benden, dindar, laik, şu veya bu diye kategorize edip, onlar gibi düşünmeyeni neredeyse hain ilan ediyoruz.

Bu 19 Mayıs kutlamaları benim içime sinmedi. O Samsun ruhu bu olamaz, olmamalı. “Şu oruçta ancak bu kadar olur” derseniz, bence tek geçerli mazerette bu olur diyorum. Ama son yıllarda sebepsiz de olsa hep böyle olmaya başladı. Nedense?

Bir şeylerin içi boşaltılırken, yerine bir şeyler konmaya çalışılıyor. Birileri itibarsızlaştırılmaya uğraşılırken, bazıları zoraki itibar edinme peşinde. Milli ve Yerli’liği yere göğe koymayanlar, en milli bayramları “Kabotaj Bayramı” düzeyine indirirken kimse “Ne iş?” demiyor, ya da diyemiyor.

Sonuçta 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı adı kadar bile yer tutmamaya başladı memleketimde. Gençlikte buna uydu, daha doğrusu uyduruldu. Meydandaki törende Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni okudu bir öğrenci. Bari kağıttan değil de ezbere okusaydın be delikanlı. Gençliğin ataya verdiği cevaba zaten hiç girmiyorum. Bazen cevap vermek yerine susmak çok şey anlatır, tabii anlayanlara..

HAFTANIN SÖZÜ: Devlet miting yapmaz, gerekeni yapar.

HAFTANIN HABERİ: 3 gün oruç tutan Y.Ç (43) “Valla açın halinden anladım. Survayvır yarışmacılarının Allah yardımcısı olsun” dedi.

SAYGILARIMLA