İki gün sonra herkes susacak, sandıklar konuşacak. Haftaya bugün artık sonuçlar üzerinde laf edip hatta biraz da kafa ütüleyeceğiz.
İki gün sonra sandıklara gideceğiz. Kendi adıma konuşuyorum, benim oyum değerli arkadaş. Benim oyumu alacak parti veya kişi hak etmeli. Her tarafı bayraklarla donatmayla, arabalarla bangır bangır bağırmakla veya miting alanlarında devletin, diğer deyişle benim paramla “vereceğiz, yapacağız” diye atıp tutmayla benim oyumu alamazsınız.
Ben oy verirken kendine yakın olana verdiklerine değil, memlekete ne vermiş ona bakarım.
Haymana’ya gelip “İstanbul’a şunu yaptık, Antalya’ya şu hizmeti sunduk” derse “buraya yaptıklarından bahset” derim.
Siyasetçi “devlet bekası elden gidiyordu, çok önemli günlerden geçiyorduk, yandıydık, bittiydik” falan diyebilir. Ben “Türk tarihi hep olağanüstü olaylarla doludur. Geç bunları” derim.
Onlar hep para üzerine politika yapıp, bol keseden Osmanlıdaki gibi cülüş dağıtacakları üzerine siyaset inşa ederler, ben üretime, bilime, akla-mantığa, sanayiye oy veririm.
Bir de anlamadığım bir konu daha var. Aslında en sıkıntılı ve mantık dışı olanda bence budur. “Ben sağcıyım tövbe billah solcuya oy vermem” der biri. Bir diğeri de tam tersi, “kesseler sağa oy vermem” Yav dünyada sağ, sol bitmiş bizdeki temcit pilavı hala ısıtılıp servis ediliyor. Dünya kapitalizme ulandığından beri, paranın her kapıyı açtığından kelli, ne sağ kaldı ne sol. Birkaç ülke dışında ideolojik tarafgirlik mi kaldı Allah aşkına.
Ben kimsenin sağcı ya da solcu olduğuna bakmamayı öğrendim artık. Sadece insan olsun yeter. Ben sağına soluna bakmıyorum artık. Eğitime bakıyorum, hukuğa, adalete, sağlığa, ekonomiye, dünyadaki yenileşmeye veya teknolojiye ne kadar yakın politikası var, onu göz önünde bulunduruyorum.
Derdim Tayyip Erdoğan’ın, Muharrem İnce’nin veya Meral Akşener’in Cumhurbaşkanı olması değil. İnsanca bir yaşamın anahtarını arıyorum ben. Adam gibi geçinmenin, hakça bölüşmenin, herkesin en azından karnının doyduğu bir toplum hayalidir isteğim.
Üretmeden tüketen bir toplumun kaçınılmaz sonu değildir isteğim. “Dış güçler bizi ekonomiyle terbiye etmek istiyor” falan artık gerçekten kabak tadı verdi. Tüm güzel işleri biz yaptık, geriye kalan kötüler dış güçler, mihraklar, ABD, İsrail, Avrupa’nın bir oyunu… Ben bunları artık duymak istemiyorum. Madem güçlü ülkeyiz, bunlara da meydan vermeyeceğiz kardeşim. Yapılıyorsa engel olacaksın, meydanlarda “öğretmene diyecem” diye zırlayan çocuklar gibi halka haykırmayacaksın. Gerekeni yapacaksın.
Bu memleket bizim evimiz. Başımızın üstündeki çatı çökerse hepimiz altında kalacağız. AKP’li, Vatan Partili, Saadet’li veya HDP’li si kurtulmayacak.
Yıllardır üstüne bir şey koymadan cepten yiyoruz. Acı ama gerçek bu. Tayyip Erdoğan’a, İnce’ye veya diğerlerinin vaatlerine bakıyorum. “Emekliye şu kadar para, memura katsayı, gençlere bol keseden maaş” Devletin kasasından dağıtacağım diyen diyene. Sanki babalarının malını dağıtıyorlar. Birisi de çıkıp demiyor, “Değirmenin suyu nereden?”
Onun için benim oyum çok kıymetli. Sizinki de olsun. Adam yerine konulduğumuz tek zaman belki de seçimler. Ondan sonra yüzümüze bakmayanlara yüz vermiyorum. O nedenle eğer dürüstseniz, ahlaklıysanız kısaca en azından iyi insansanız hak edene verin. Haram yiyenler, din tacirleri, hayal satıcıları ve yalancıların oy zarfımda yerleri yok. Sizinde olmasın. Bir defa olsun menfaate değil vicdana oy verin, gerisi zaten kolay.
HAFTANIN HABERİ: Gelirinin %70’ini piramitlerden elde eden Mısır halkı günde 5 defa dua ile onları yapan firavunlara küfrediyor... İlginç.
HAFTANIN SÖZÜ: Aptallık; gerçeği görerek, gerçeği bilerek hala yalanlara inanmaktır.