Klasik laftır, “Allah kimseyi yoklukla terbiye etmesin” Bunu Haymana ve aynı kaderi yaşayan yerler için değiştiriyorum, “Allah kimseyi ASKİ ile terbiye etmesin” Çünkü ASKİ de bizi su ile terbiye etmeye kalkıyor.

Olay şu şekilde; Dayımın su saati arıza yapıyor ve suları kesiliyor. Eski günlerden kalma bir alışkanlık ile önce belediyeyi arıyorlar. Belediye topu Haymana ASKİ’ye atıyor. Haymana ASKİ, Ankara ASKİ’ye paslıyor. Ankara ASKİ’de su sayacı firması Baylan’a asist ediyor. Onlarca telefon görüşmesinden sonra Baylan firması “arıza servise bildirildi, ama tek arızaya gelmiyoruz 2-3 arıza daha çıktıktan sonra geleceğiz” diye top dolaştırıyor. Bu arada golü elbette vatandaş yiyor.

Tam 5 gün su yok. Evde 2 yaşlı ve bir hasta var. Ramazan ayı ve orucun mübarekliği ile susuzluğun perişanlığını siz düşünün artık. 2 saat kesilen sularda edilen isyan ile 5 gün susuz kalmanın hayalini bir kurun. Su yoksa çişe bile gidilmezken, ASKİ ya da taşeron firma “5 güncük idare ediverin” diyor.

Burada topun ondan ona atılmasını ben anlamıyorum. Efendim Haymana ASKİ bakıyor, yok Ankara ilgileniyor, olmadı su sayaç firması ile görüşün.

Bizi suya abone eden kim? ASKİ. Su parasını tahsil eden kim? ASKİ. Bu durumda benim muhatabım elbette ASKİ olur. Bana ne su sayaç firmasından, ya da Baylan’dan.

Telefonla, bilgisayarla, telesekreterle ve robot gibi konuşan bilgi işlemcilerle sidik yarıştırıyoruz. Ortada bir yetkili yok, muhatap yok, sorumlu yok, elini taşın altına koyan yok. Dipsiz bir kuyuya taşı at bekle.

Tam 5 günün sonunda burada ismini zikretmesem de sağolsun gerçekten sorumluluk sahibi birkaç dostlar devreye giriyor ve dayımların su ile, daha doğrusu ASKİ ile imtihanları mutlu sonla bitiyor.

Sonra yazsak yazdık, eleştirsek muhalefet, yüklensek neredeyse vatan haini olacağız. Peki ortadaki durumu biz bir yerlerimizden mi uyduruyoruz? Hayır. Bizzat yaşanan olayın ve telefon trafiğinin içinde olan benim. Hani insanlar cinnet getirir dehşet saçar ya, vallahi bazen hak vermemek elde değil o kişilere.

Bu arada seçimlere hazırlanan partilere sesleniyorum, arkadaş şu seçim manifestolarınıza, ya da vaatlerinize “Kazandığımız zaman büyükşehir yasasını kaldırıp, eski sistemi getireceğiz” deyin, yemin billah en büyük destekçiniz ben olacağım ve sandıkta da en az yüzde 5’iniz de garanti.

Bu ne arkadaş, büyükşehir’in yumurta kadar faydası yok, ama gıdaklamaları dağı taşı yıkıyor. Gidin sorun hangi Haymanalı ya da köylü memnun bu işten? Şarıl şarıl akan sularını parayla satmak, tarım arazilerini arsa yapıp betonlaştırmak, Deli Dumrul gibi ottan b.k’tan para almak hep bu büyükşehir yasası ile peydah oldu. Mercimek tanesi kadar faydası var mı? Ben göremiyorum.

Sumatiklerini bile yeni gelinin nazlanması gibi bir zahmet getirdiler, “Su yükleyen az” diye geri götürdüler. Baktılar seçim geliyor geri getirdiler. Kedinin fare ile oynadığı gibi oynuyorlar vatandaşla. Dandik bir makineyi bile hizmet diye sunan ve ikide bir söküp takıp, vatandaşın en temel ihtiyacını bile yalama yapan bu zihniyetin adına da “biz en iyisini yaptık” diyorlar ya, burada devrelerim yanıyor benim.

Anlattıklarımı anlamak için damdan düşmeniz gerek. Ya da bir hafta çoluk, çocuk susuz kalmanız. Yoksa yine size hikaye gelir. Ama bunların asıl profesyonellikleri masallarda. Bol bol anlatıp, mışıl mışıl uyutmak en başarılı oldukları mevzu. Mızmızlanırsanız o zaman “yat zıbar” devereye giriyor.

HAFTANIN SÖZÜ: O kadar gerildi ki memleket; bir Ermeni, bir Kürt ve bir Laz artık bir fıkrada bile bir araya gelemiyor.

HAFTANIN HABERİ: Evine buzdolabı alarak çağdaş milletler seviyesine yükselen A.K(52) tost makinesi de alarak uzaya çıkmayı düşünüyor.

(MUTLU BAYRAMLAR) SAYGILARIMLA