Okullar yarıyıl tatiline girdi. Oyun hamuru gibi yoğrulup, yine de bir şekil verilemeyen eğitimde bir yılın daha yarısı tamamlandı.

Karne ile okuldan çıkan çocukların hemen hepsinde teşekkür, takdirler havada uçuşuyor. Eskiden aynı giyimden birkaç kişinin üzerinde gördüğümüzde, “Hayırdır belediye mi dağıtıyor” der dalga geçerdik. Şimdi de galiba okullar hayrına teşekkür, takdir dağıtıyor ki önüne gelen almış. Dalga geçilecek bir durum da yok ortada. Sadece gönüller hoş olsun diye kırtasiye masrafı yapılmış, o kadar. Çocuklara ne öğrendiniz diye sorulduğunda, boş boş bakıyorlar.

Eskiden teşekkür, takdirin bir onuru haysiyeti vardı. O belgeyi alan öğrenci parmakla gösterilir, diğer ana-babanın masal kahramanı gibi, “Sende onun gibi ol” denirdi. Şimdi belgesiz olan parmakla gösteriliyor. Asıl kahraman o oysa. Çünkü galiba hak ettiği notları bir tek o almış. Çünkü kapasitesi o. Diğerleri şişirme ve hem kendini, hem de toplumu kandırmaktan ibaret belgeler. Gören diyecek ki, “hey maşallah ne güzel eğitim veriliyor, bak hepsinin elinde başarı belgesi var. Avrupa bizi kıskanmasın da ne yapsın?”

TEOG getirilirken kimseye sorulmadı, kaldırılırken de öyle. Şimdi neyin ne olduğunu Milli Eğitim Bakanı dahil kimse bilmiyor. “En yakın okula gidilecek… git” mantığı ve dayatması ancak bizlerde mi olur? Getireceksen de, kaldıracaksan da, bir kurul toplanır, tartışılır, karar verilir ve en faydalısı ortaya konur. “Ben söyledim, yap” emri neden bir tek bize yakışır sanki.

Her şehre bir üniversite kuruldu. “Amannn.. ne güzel” dedi o şehrin sakinleri. Esnafı memnun, yöneticisi memnun, politikacısı zaten neredeyse zil takıp oynayacak, “Ben getirdim uleyn” havalarında. Peki üniversitenin içindeki eğitime kim bakıyor? Laboratuvarı, atölyesi, uygulama yeri, spor salonu, kültür binası, kütüphanesi olmayan dört duvar ve neredeyse toplama bir öğretim kadrosu ile üniversiteli işsizler ordusuna yeni neferler eklemekten başka ne işe yarıyorlar ki?

Her taraf inşaat, makine, bilgisayar mühendisi kaynıyor. Herkes üniversite mezunu. Aynı okumuş sürü masa başı işi derdinde. Kendilerine göre haklılar, dirsek çürütmüşler, hamallık ya da limon satacak değiller ya. Çevirip sorsan “İstiklal Marşı’nı Neşet Ertaş yazdı” diyecek kadar dünyadan ve eğitimden bi haber, güya eğitimli grup. Biz saldık çayıra, yüce mevlam kayıra.

Meslek liseleri veya akşam sanat okulları sinek avlıyor. Şirketler, fabrikalar “Ara eleman, zanaatkar yok” diye bir taraflarını yırta dursun, biz hala 12 yıllık zorunlu eğitim yaptık diyerek şişinelim. Adam olacak çocuk kakasından belli olur. Eli işe güce yatkın ama okula mesafeli duranları da “elinde bir altın bilezik olsun” diye meslek okullarına veya sanayiye vermeye ne sistem razı, ne ana-baba. Eskidendi o, “okumazsan seni sanayiye veririm” tehditleri. Şimdi en geçerlisi o aslında. Yıllardır okuyup bir baltaya sap olamayacaklara yapılacak en büyük iyilik. Diplomalı işsiz olacağına, elinde mesleği olan birey olsun.

Meşhur türkücü demişti ya, “Urfa da Oxford vardı biz mi okumadık” Eğer bir yere ODTÜ gibi üniversite kuramayacaksan, aynı kalbur üstü eğitimi veremeyeceksen, sırf tribünlere oynamak için üniversite kurma arkadaş. Sanat okulları kur, meslek liseleri aç, sanatçı veya zanaatkar yetiştir. Yüzlerce üniversite kurup ta bilim adına çalışmaları, papaza eriğini, imam eriğine çeviren proje olacaksa, bırak dağınık kalsın. Haymana dikmiş gözünü “Yüksekokula bölüm açılsın, daha çok öğrenci gelsin” derdinde. Bir yere kadar haklılar. Günü kurtaracaklar. Peki kendi çocuklarının hali ne olacak diye kimsenin kılı kıpırdamıyor. “Eh bir torpil, ya da siyasi arka bulur koyarız işe nasıl olsa” rehaveti var.

Çocuklarının takdirleri, teşekkürleri internette paylaşmayan kalmadı. Paylaşmayanı kınıyorlar neredeyse. İnternette birde diplomalı işsizlerin feryadını dinleyin. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana sazla kafasını kırsan az.

HAFTANIN HABERİ: Afrin harekatından sonra “Suriyeliler ülkelerine dönsün” sloganlarına Ankara da yaşayan Halid El-Musa dan cevap; “Pışııkkk..bize ne Türkler Orta Asya’ya dönsün”

HAFTANIN SÖZÜ: 1936’da dünyada ilk savaş uçağını kullanan Türk Kadını, 2018’de araba kullanmayı bekleyen Suudi kadını olmaya özendiriliyor.

SAYGILARIMLA