“Deprem değil bina öldürür” diye klasik bir söylem vardır. Koskocaman bir yalan. Bina kavak ağacı gibi kendi kendine büyüyüp yetişmediğine ve onu yapan insanoğlu olduğuna göre direk şunu diyebiliriz; “Deprem değil insan insanı öldürür”
Deprem sallar geçer. Hatta bir anlamda dile gelir ve “Akıllı olun ben buradayım ve siz bir deprem ülkesisiniz. Onun için aklınızı başınıza devşirip tedbirinizi alın” der. Ama depremin ilk salladığı birkaç günden sonra biz onu sallamayız. Eski hinliğimiz devam eder.
Deprem bir imtihandır. Ama öyle kolaycıyız ki en kısa yoldan kıvırıveririz; “Deprem imanınızı sınıyor” Depremin böyle bir misyonu yoktur. Elbette bir imtihandır. Ama bizim ne kadar çakal olup olmadığımızı sınar. “Ben bu memleketi yıllardır sallarım. Birçok can aldım, acaba onlar ne ders almışlar” der. Bizimse öyle bir kaygımız yoktur şükür. Depremden sonra yardım kampanyaları, kendini paralayanlar, hatta bazı şovmenler, siyasiler, kendini insanlığa adadığını gözümüze sokmaya çalışanlar… falan filan. Ama birkaç hafta sonra her şey kaldığı yerden devam eder. Depremi yaşayan acısıyla baş başa kalır. Televizyonlar, kameralar olmadığı için kanatsız yardım melekliğine soyunanlarda terk eder oraları.
Bizim pek sevdiğimiz ama uygulamada daima savsakladığımız bir lafımız vardır; “Testi kırılmadan çocuğu tokatlamak” diye. Her afet sorası siyasilerimiz kükrer; “Suçlulardan hesap soracağız, bundan sonra denetimsiz yapı olmayacak. Her önüne gelen inşaat yapamayacak. Tüm memlekette her an deprem olacakmış gibi tedbirlerimizi alacağız…” At yalanı seveyim inananı. İşin içinde rant, para, koltuk, makam, mevki ve oy olduktan sonra kim takar depremi ve insanlığı.
Daha geçtiğimiz yıl “İmar Barışı” ile neredeyse bastonla ayakta duran evlere ruhsat verildi. Kümesten hallice yerler “taş gibi sağlamdır” diye belgelendi. Deprem soğuğunda üşüyenler bir kenarda duradursun, paranın yüzü sıcak azizim.
Yine geçtiğimiz yıl “Deprem için hangi tedbirler alınıyor, ne gibi iyileştirmeler yapılıyor. Bunca zamandır toplanan vergiler nerelere ve hangi insani amaçlar için kullanıldı” diye sorulan araştırma önergesi malum kişilerce reddedildi. Devlet adil olduğu kadar şeffaf olduğu sürece saygı kazanır. Vatandaşın devlete güvenini sarstıktan sonra yer sarsılsa ne olur.
Son depremde başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyanın birçok ülkesi yardım talebinde bulunmuş. Ama bunların arasında bilin bakalım kimler yok? Ben Katar’ı göremedim mesela. Ya da diğer para ve petrol babalarını. “Benim derdim ile dertlenmeyeni babam olsa tanımam diyebilecek miyiz?” Bak onu da merak ediyorum.
Acıyla siyaset konuşulmaz ama “HDP’liler yolladı” diye bazı yardımlar şehre alınmamış. Tıpkı 1999’da kan bağışında bulunmak isteyen Yunanistan’a “Yunan kanı istemiyoruz” denmesi gibi çirkin ve insanlık dışı bir olay. Yunanistan’dan gelen köpekler onlarca insanımızı çıkarmıştı enkazdan. Biz ne yaptık? o köpeklerin birkaçını çalıp çoban köpeği yapmaya kalktık. Yaptığımız eşeklikleri unutarak hem de.
Çok güzel dayanışma ve insanlık örnekleri de yaşandı elbette. Ağlayarak izledik. Ama insanın aklına “Keşke ders alsak ve aynı acıları tekrar tekrar yaşamasak” gelse de, yarın hiç olmamış gibi unuturuz. Bir deprem ülkesi olup, doğa bize bunu hep hatırlatsa da “deprem değil insanı yine insan öldürür” mantığına kulak tıkayınca, ellenmedik bir kulağımızın arkası bile kalmıyor işte.
HAFTANIN SÖZÜ: Çişini altına yapmakla başlayan hayat, çişini altına kaçırmakla son buluyor. Aradaki yıllarda o çişi ne kadar tutabilirsen kâr işte..