Gazetemizin en fazla ilgi ve merak uyandıran köşelerinden birisidir “Haymanalı Konuşuyor” köşesi. Bir zamanlar konuşacaklar o kadar çoktu ki sıraya koyar, küsenleri kırılanları teselli eder birkaç hafta sonra gönüllerini alarak çıkarırdık.
Ama son yıllarda o çok konuşanlar garip bir suskunluğa büründü. Vatandaş susma hakkını kullanıyor diye bir şey diyemeyiz illaki. Ama o susan vatandaşlar bize çok fazla misyon yüklüyor. “Biz susalım ama Haymana Gazetesi durmadan bağırsın, kendini yırtsın” istiyor.
Gazetenin birincil görevi elbette haber yapmak, duyulmayanı, görülmeni bir şekilde gündeme taşımaktır. Ama bir diğer görevi de kurumlarla vatandaşın derdine aracılık etmektir. Bir sıkıntısı olan gelir bize meramını anlatır, bizde onu haberimizle, vatandaşın cümleleriyle gündeme getirir, ilgili kişi veya makamın duymasını sağlarız.
Ama son zamanlarda hepimiz susalım bir tek Haymana Gazetesi kendini paralasın’a dönüştü iş. Arkadaş memlekette sıkıntı varsa, bir şeyler ters veya yolunda gitmiyorsa, ortada mağdurlar varsa veya bir şekilde mağduriyet yaratılıyorsa bu bir tek Haymana Gazetesinin sorunu değil ki.
Esnaf şikayetçi, esnafın bağlı olduğu kurum susuyor, esnaf susuyor, vatandaş susuyor, Haymana Gazetesi yazsın çizsin. Veya çiftçi dertli, çiftçinin derdini dinleyecek olan mecra belli. Ya Ziraat Odasıdır, ya da Ticaret Borsası. Ama bunlardan ses çıkmıyorsa, çiftçi dut yemiş bülbül kesiliyorsa, taştan ses gelip onlarda tık yoksa gazete boğazlarına mı sarılsın “Konuşşş…” diye. Dolayısı ile derdini söylemeyen de dermansızlıkla cebelleşiyor.
Haymana’da tüm olumsuzlukların yegane eleştiri mercii muhalefettir. Çünkü işler siyasi dönüyor ve yine çözüm bulacak veya siyasi olarak gündeme getirecek olanlar o koltuklarda oturanlardır. Seçimden önce “Sizin derdinizle dertleneceğini” söyleyenler seçimden sonra koltuklarında rahatça oturup “Bana ne” diyebiliyorlarsa, biraz da onlardan hesap sorsanıza bir zahmet. CHP hariç bu muhalefet partileri ne işe yarar, biraz da onları sorgulayın. İş takip etmekten, kendi rahatlarını kaçırmaktan korkarak protokollerde yer işgal etmekten gayrı, hangi yaralı parmağa işiyorlar, bir düşünün.
Aylardır para alamıyorsun, sokağının önü mayın tarlasına dönmüş, elektriğin zırt pırt kesiliyor, evine ekmek götürmekten acizsin, senin sıkıntılarını dinleyecek tek bir kurum veya kişi yok. Kısacası artık yerin dibine batmışsın, bundan aşağısı yok. Ama her ne hikmetse hala bir korku, bir çekinme, bir şeylerden veya kişilerden ürkme neden? Ama iş sorgulamaya, “beni kim neden bu hale getirdi” demeye gelince “amannn benim ismim geçmesin, benden bir şey duymadın” diye pısırıklaşıyorsun, ama Haymana Gazetesi Don Kişot’laşsın istiyorsun. Donun gitmiş, kilodun ha gitti ha gidecek ama hala 3 maymunculuk oynamak neyin nesi?
“Belediye hak etmeyeni işe almış” diye kahve köşelerinde fıs fıs dedikodular. Arkadaş ortada bir kayırma, bir siyasi rant, liyakatsizlik veya adaletsizlik varsa, bu köylüsü, kentlisi, esnafı, işçisi sıradan vatandaşı herkesin ortak sorunudur. Ve yine sessizlikten medet umuluyorsa, kusura bakmayın “dağın dağa küsme” halidir bu. İşte muhalefet, işte siyasi partiler, işte sivil toplum örgütleri, işte dernekler, oluşumlar veya size ön ayak olduğunu söyleyenler. Buyursunlar onlarda iki kelam etsinler. Yazmazsak, geri çevirirsek, görmezden gelirsek veya bizde “bana ne” dersek o zaman yapışın yakamıza. Ama herkesin bir köşeye çekilip sessiz kaldığı ortamda bir tek Haymana Gazetesi “hep haykırsın” diyorsanız, orada durun bir zahmet. Susan, duymayan, konuşmayan 3 maymunu geçtik, herkesin maymunlaşmaya yüz tuttuğu bir yerde de kusura bakmayın ama orman kanunları geçerlidir. Bunu da bilin isterim.
HAFTANIN SÖZÜ: Mevzu vatansa hepimiz ölelim, ama mevzu makamsa hepiniz ölün. (Alparslan TÜRKEŞ)