Bazıları diyor ki “Levent Gök hemşerimiz değil, neden her yerde hemşerimiz diyorsunuz.”
Hemşeri olmak için kimlikte “Haymana” yazması mı yeterli, yoksa uğrunda mücadele edilmesi mi?
Levent Gök, aslen Balıkesirli. Ama yıllardır Haymana’da avukatlık yapmış ve şimdi milletvekili olarak Haymana adına yaptığı çalışmalarla gerçek manada hemşerimizdir.
En son Çarşamba günü TBMM’de Haymana adına verdiği araştırma önergesi reddedildi. Çıktı meclis kürsüsünden, “Haymana son kaledir, Türkiye Cumhuriyetinin kurtuluşunun dönüm noktasıdır, kaplıca suyu dünyanın en şifalı suyudur, gelin daha çok yatırım yapalım, elalemin Fransa’sından eksiği yoktur, fazlası vardır. Yazık etmeyelim. Burada siyaset yapmıyorum, Haymana nüfus olarak erimiş, gençleri işsiz, tarım ve hayvancılığı bitmiş vaziyettedir. Araştıralım, yapılması gerekenin daha fazlasını yapalım, düştüğü cendereden kurtaralım. Hem Türkiye’nin her yerindeki termallere örnek olalım, hem de dünyanın en şifalı suyunu heba etmeyelim” dedi. Hata mı etti? Bu söylediklerinin hangisi yanlış? Haymana dağları aştı da Levent Gök’mü görmedi? Ya da bizler mi başka yerde yaşıyoruz?
“Dünyanın en şifalı suyu” cümledeki mucizevi havaya bakar mısınız? Ama bir de yapılanlara, daha doğrusu yapılmayanlara. AKP’li Ahmet Gündoğdu bir anlamda diyor ki, “Levent Gök söylediklerinde haklı ama biz elimizden geleni yaptık. Hatta yaptıklarımız elinize de yüzünüze de çok. Ayrıca bunu söyleyen muhalefet partisi olunca, ne kadar doğru da söylese umurumuzda olmaz.”
Bir Levent Gök’ün dediklerine bakın, bir de Ahmet Gündoğdu’nun. Gök kendini “Haymana” diye parçalıyor, ama “hemşerimiz” denince itirazlar var, Gündoğan ise “yaptıklarımız yeter hatta çok bile” diyor, yarın bir gün fahri hemşehri bile yapıveririz.
Kimliğinde Haymana yazanları, ama burasını belkide bayramdan bayrama görenleri baş tacı edip, sırf kafa kağıdında başka yer yazanları “tu kaka” ilan eden zihniyetlerin de eseri Haymana’daki bu çöküntü.
Burasını Turizm Bölgesi ilan etmekle, 15 senede bir duble yol yapmakla, kışın kömür, yazın deterjan dağıtmakla mı ihya olduk zannediliyor. Fransa Vichy’e 500 bin turist geliyormuş. Bize gelenler iki elin parmakları kadar. Bundan 30 sene evvel evlerimize kadar banyocu alırdık. Belediye anons ederdi, “Evlerinizi misafirlere açın, dışarıda kimse kalmasın” diye. O tatlı telaşeli, sokakları insan kaynayan, esnafın yüzünün gülücükler açtığı günlerden, bugünlere geldik.
Yarınlar belki daha karanlık olacak. Gök’ün dediği gibi nüfus yarı yarıya azalmış, gençler yorganlarını dürüp göç etmekle meşgul, köyleri boşalmış, tarım, hayvancılık dibe vurmuş… ama birileri hala “Size çok şey yaptık” derdinde.
Başka yerde olsa bu su, inanın Haymana girişinde kuyruk olur, sokaklarında çadırlar kurar suyun bir zerresinden faydalanmak için izdihamlar olurdu. Zenciler, çekik gözlü Uzakdoğulular, Avusturalya’dan aborjinler torpil arardı, “Bir kerede ben gireyim şu kaplıcalara” diye. Ama gel gör ki, gelen iki kişiyi bile “nasıl elimizden kaçırır da Afyon’a, Kızılcahamam’a sepetleriz” diye elimizden geleni ardımıza koymuyoruz.
Ehh… Levent Gök hemşerimiz değil, partisi iktidar değil, söyledikleri de doğru değil. O zaman vurun abalıya. Az olsun temiz olsun, küçük olsun, hatta daha da küçülsün hepsi bizim olsun ile geldik bu günlere. Ne diyeyim elimize de çok yüzümüze de.. hatta yarısını da alın da tam olsun. Sonra şımarıveririz alimallah.
HAFTANIN HABERİ: Başbakan’dan telefon istemek için Caner kılığına giren E.Ç(11) kıskıvrak yakalandı.
HAFTANIN SÖZÜ: İnekle saman ithal, ama ayran milli içecek.. (Patagonya Atasözü)
SAYGILARIMLA