24 Haziran seçimleri artık geride kaldı. Vatana millete hayırlı olsun. Bundan sonra erkekler kahvehanelerde, kadınlar altın günlerinde kısırlarını yerken birkaç kelam eder unuturlar.

Muhalefet bu defa çok umutluydu. Dip dalganın geldiği, meydanlardaki kalabalıkların arttığı, ekonomik göstergelerin yan yattığı, hatta patates soğan fiyatının bile değişimi gösterdiğine inandılar, inandırdılar.

Oysa bütün sihirli kelime; değişim. Sen her ne kadar metal yorgunluk, bezginlik, usanmışlık ve değişim desende şu unutuluyor; insanlar alışkanlıklarından kolay vazgeçmezler. Hatta asla değişimi düşünmezler.

AKP’nin asıl sırrı buydu işte. İnsanoğlunun alışkanlığından vazgeçmeyeceği gerçeği. Bir ihtiyar kadından duydum bunu, “Artık AKP’ye oy vermemeyi düşünüyorum, ama bunlara da baya alıştık. Yine oyumu vereceğim” dedi.

Böyledir insanoğlu. Gittiği kahveyi, yemek yediği lokantayı, alışveriş yaptığı bakkalı, gece yattığı saati, sevdiği diziyi, vs. kolay kolay değiştirmez. Alışır çünkü. Kendi dirense de ayağı gider. Sandığa giderken de beyni değiştir dese de, eli gitmez. Alışmıştır çünkü. Kolay değil 16 senedir AKP iktidarını görüyor. Delikanlı çağındakiler başka partinin iktidarını görmedi. Emeklerken, anası sütten keserken AKP vardı, bıyıkları terledi, delikanlı oldu hala AKP iktidarda. Başka iktidar görmedi ki iyi mi kötü mü kıyas yapsın.

Bir de AKP şunu enjekte etti damarlara. “Biz gidersek durumunuz daha vahim olur”. Ekonominin kötü gittiğini, eğitimin çamura battığını, iç ve dış politikanın halini, üretimin ve tarımın teklediğini, işsizliğin ve geçim sıkıntısının olduğunu onlar bilmiyorlar mı? Bal gibi biliyorlar. Ama hep şunu empoze ettiler, “Bugününüze dua edin, biz gidersek daha kötü olursunuz”

Tuttu mu? Eh sonuçlara bakarsak tam isabet diyebiliriz. İnşallah bundan sonra yukarıda saydığımız sıkıntılı durumlardan ders alınır da, külfeti vatandaşın sırtına yüklemeden çözme yoluna bakılır. Bugün AKP’ye gönül veren herkes bayram edebilir. Ama yarın herkesin boynuna yumruk katmerli indiğinde “yandım anam” dememeliyiz.

Temennimiz odur ki artık bizi terbiye eden dış güçler de bir kenara çekilir de her şey anlatıldığı, vaat edildiği gibi olur. Ama önce toplumsal barış sağlanmalı ülkede. Çünkü çok gerildik, haddinden fazla kutuplaştık.

Bunu sağlayacak kişi elbette Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır. O seçim meydanlarında ayrıştıran üslübunu rafa kaldırarak, “sen ondansın, bu bundan” demeyi bir kenara bırakarak “hepimiz biriz”i düstur edinmeli. Ama sözde değil uygulamaları ile yapmalı bunu. Balkon konuşmasında söyleyip, daha sonra yine bir kenara ötelerse bir daha asla bu insanlar bir araya gelemez.

Hatta bu konuda bir önerim var; şimdi Cumhurbaşkanı, yardımcılarını seçecek, neden bunlardan birisi Muharrem İnce olmasın. Bence bal gibi olur. Meydanlarda her iki tarafın verdiği vaatler herkesi umutlandırmıştı. İşte ortaya harmanlanmış bir devlet yapısı ve toplumsal barış böyle dizayn edilir. Eteklerdeki taşlar ancak böyle dökülür. Şimdi karşı çıkanlar olabilir, “İnce şunu dedi, şunlarla görüştü, birilerine kol kanat gerdi” falan diye. Tüm bunları Erdoğan ve partisi, hatta fazlasıyla yaptı. Artık unutma, barışma ve yaşanılabilir bir ülke ortaya çıkarma vaktidir. “Top benim oynatmıyorum” dan devşirip “memleket benim yaşatmıyorum”a uzanırsak hiçbir zaman özlenen bir ülke olamayız.

Bundan sonra açılacak millet kıraathanelerinde Erdoğan’ın çayı ve kekinin yanında İnce’nin fizik ve uzay dersleri pekala okunabilir. Ama “ben bildiğimi okurum” derseniz, o hiç ortada olmayan ama hep söylenen dış güçlerde bizim canımıza okur.

HAFTANIN SÖZÜ: Kaplanın sırtında hüküm sürenler, birgün o kaplana yem olmaktan kurtulamazlar.

SAYGILARIMLA