Haymana Gazetesi olarak dönemsel olarak haber bulmakta zorlandığımız doğrudur. Özellikle kış aylarında, yaprak kımıldamayan bir döneme hep beraber girdiğimiz devlet sırrı değil. Gazetemizi hazırlarken, okuyucunun da gözünden göremeye çalışır, gerçekten dolu dolu bir gazete hazırlamaya özen gösteririz. Ancak bazen öyle anlar olur ki, her şey tıkanır. Son haftalar da o tıkanmaları bizzat yaşıyoruz. Haymanayı dört dönüp, deyim yerindeyse her taşın altına bakıyoruz. Ama hareketin olmadığı yerde bereket aramak ta beyhude bir çabadan ileri gitmiyor. Böylece biz de bazen bereketsiz(!) haberlerle siz okurlarımızın karşısına çıktığımızın farkındayız.

“Bir şey yok bu hafta gazetede” eleştirilerine kulak tıkamamız mümkün değil. Ama şu soruyu hep beraber kendimize de sormamız gerekmez mi? “Haymana da çok büyük devinimler var da bir tek Haymana Gazetesi mi bunlara kör, sağır?”

Geçtiğimiz haftalarda utana sıkıla yaptığımız haberlerden birisi “Haymana sokakları bomboş” haberiydi. Peki bunun sorumlusu Haymana Gazetesi mi? Bu insanları evlerinde hapseden, ya da yerlerinden yurtlarından edip göç kervanına dahil eden, köylerin boşalmasına sebep olan, köylüyü Haymana pazarı dışında arayışlara iten biz miydik?

Kaliteli eğitim için adım atmayan, sağlıkta başka yerlere muhtaç eden, bir lokma ekmek için tası tarağı toplayıp gidenlerin, kalanların da gelecek umutlarına kurşun sıkan acaba yine Haymana Gazetesi midir?

Bundan yıllar öncesini hatırlıyorum, sivil toplum örgütleri seçimlere gittiği zaman, sanki Türkiye genelinde seçim olmuş gibi yer yerinden oynar, adaylar neredeyse sıraya girerdi. Şimdi Esnaf kefalet Kooperatifi haricinde nerdeyse hiçbir oda için başkan olma talebi yok. Bu arz talep dengesini bozan yine biz değiliz herhalde? Şimdilerde “oda başkanı olup ta, esnafın, tüccarın, çiftçinin hangi derdiyle uğraşayım” diyen diyene. Peki bu kadar dertli bir güruhu ortaya çıkaran ve oda başkanlığını “dertsiz başa dert” yapan iradenin sahipleri kimler?

Haymana’ya üniversite geldiğinde “bir rüya gerçek oldu” diye düşünürken, önce bölümler kapanmasına sebep, bir yurdu açtıramayan ve Haymana’yı öğrenci barınamayacak kadar küçülten, şimdi de bir avuç öğrenciyi içinde eritemeyen ve o güzel rüyayı kabusa çevirenlerin suçu ne olacak? Yerini yadırgayanlara, “kalk kendi yerine yat” demeyecek miyiz?

Ölü toprağı bu yıl erken serildi buralara. Bir zamanlar Cuma günleri sabah ezanında açılan işyerleri, güneşi üzerine doğdurmakla kalmayıp, tepeye çıkmasını neden bekler? Cevabı herkes çok iyi biliyor aslında. Esnaf kapısında kilit döndüğü dakikadan itibaren, elektrik, ısıtma, dilenci kabusu’nun başına çörekleneceğini bilir. Yaptığı birkaç alışverişinde “yaz tahtaya, al kim bilir ne zamana” olduğunu sezer. Sezer de o nedenle sıcak yatağından çıkmak istemez. A101’lere BİM’lere sıra olan vatandaşların artanını kapmayı gururuna yediremez. Esnafın şevkini kıranların adını siz olsanız ne koyarsınız?

Yılan hikayesine dönen Ankara Yolunu, her türlü ulaşım sorunlarını, sıcak ve soğuk su sıkıntılarını, köylerdeki garabeti sürekli sayfalara taşımaktan biz haz mı duyuyoruz? Sevindirici bir haberin gerçekleşmesinden ziyade adını duyduğumuzda coşuyor, sırf o haberin gerçekleşe ihtimalini bile seviyoruz. Ama gel gör ki, düşlerle gerçekler ayrı ayrı yaşıyor, hem de aralarında aşılmaz dağlarla birlikte.

Ondan sonra Haymana Gazetesi’nde haber arayanlara, hatta güzel haber bulmayı umanlara biz mahçup oluyoruz. Felaket tellallığı değil amacımız, bilakis müjdeci posta güvercini olmak isteriz. İsteriz ama isteyenin bir yüzü kara, vermeyene siyahın tüm tonları. Şimdi söyleyin karanlığa mum yakmayanlar mı suçlu, yoksa bunu dile getiren mi?

HAFTANIN HABERİ: Haymana’ya sefer yapmak için deneme turu yapan EGO otobüsleri Akıllı Kavşak’ta zincirleme kaza yapınca, gelmekten vazgeçti.

HAFTANIN SÖZÜ: Cenaze başka evde olunca helva daha tatlı gelirmiş.

SAYGILARIMLA