Cumhurbaşkanı bir seçimden sonra “Kızılcahamam’ı kaybettik ama, Haymana’yı kazandık” demişti ya, o kaybeden Kızılcahamam’ı yakından görmek için geçen hafta sonu şöyle bir dolaştım. Beypazarı’na da uğradım, ama zaten orası aşmış kendini, ben Kızılcahamam’a takıldım.
İlk gidişimdi. Artistleri ile meşhur Hollywood tabelası gibi “Kızılcahamam” tabelası karşılıyor sizi. Adamlar girişten başlıyor artistlik yapmaya yani. “Ne kaybedecez lan. Aha dimdik ayaktayız” gibi meydan okuyor tabela.
Ormanların içinde, yeşilin her tonuna sahip Karadeniz’den rol çalan bir tablo var ortada. Yolun sağına soluna ormanın içine giden piknik alanları, mesire yerleri yapılmış. Torununu torbasını, mangalını semaverini kapan ormana koşuyor.
Haymana’yı düşünüyorum. Yıllardır ağaç dikiyoruz, her fidanda “buraları cennet olacak” diye havamızdan geçilmiyor ama ortada bir şey yok. Taa yıllar öncesinden kalma meşelik var, orası da yasak. Memleket var, insanlar için orman yapıyor, biz ormana gidecekleri odunla kovalıyoruz, “Yasak hemşerim” Sonra diyoruz ki, “Haymana ağacı sevmiyor” Sevmesine sevecez ama ah bir gidebilsek.
Şehrin içine varıyoruz. Ortalık pırıl pırıl. Her köşe başında çöp kovası koymuşlar. Yine aklımıza Haymana geliyor. Saat Kulesi’nden başla, Kaymakamlık, 12 Eylül ve Mangaldağ Ortaokulundan, belediyeye kadar bir çıkın kaç tane çöp kovası var. Tahmin edin bakayım? 3-5-10.. Hayır sıfır. Bildiğin “0”
Çöp konteynerlerinin çoğu akıllı kapaklı. Akıllı deyince bizim “akıllı kavşak” geliyor aklıma akabinde bir de gülme. Neyse. Çöpün mandalına basıyorsun açılıyor, çöpü döküyorsun, şak kapanıyor. Böyle olunca ortada kasapların döktüğü kemikler, BİM’in bozuk kekleri falan olmuyor. Onlar olmayınca sokak köpekleri de olmuyor. Ortada köpek olmayınca tantanası da olmuyor haliyle.
Çarşısı tam bir panayır yeri gibi. Bazlamacısı, gözlemecisi, el işlemecisi, ahşap işçiliği, hediyelik eşya babında ne ararsan var. Sırf çam kolonyası almak için adamlar İstanbul’dan İzmir’den gelmişler. Dükkanlar ana baba günü, mahşeri kalabalık. Şeytan eniğini kaybetse bulamaz desek, valla abartmış olmayız. Bazlama almak için insanlar kuyruk olmuş.
Her taraf park dolu. Kimi çocuk, kimi aile, kimide tema park. Adamlar park yapabilmek için evleri istimlak edip yaşam alanları açmışlar. Onlar evleri yıkıp park yaparken, biz hazır kurulu parkı satıp, ev yaptık. Anlayış farkı işte.
Ve kadınlar…Hem Kızılcahamam’da hem de Beypazarı’nda ön planda olan futboldaki forvet gibi en önde onlar var. Her dükkanda, her alışveriş yerinde onlar mallarının başında. Tasarlamış, üretmiş ve gururla pazarlıyorlar. Eve katkı yapmıyor, bizzat evlerini geçindiriyorlar. Ellerinin hamuru ile bir şehre bambaşka bir hava nasıl katılır, ekonomisi nasıl şahlanır ders veriyorlar. İşçi, emekçi hep onlar, ama gururlarına paha biçilemez. Onlar da bunun farkında. Fark yarattıklarının farkındalar yani. Haymana’da ise hala “çekil kenara, otur oturduğun yerde” diye öteleniyorlar. Eh böyle olunca da halimizi anlatmaya ne hacet kalıyor.
“Haymana’yı kazandık” diyenlerin Haymana’ya kazandırdıkları da ortada. Ortada bir türlü çalışmayan saat kulesi var ya. Neyimize yetmiyor? Zaman onların lehine işlerken, bizi geri geri götürüyor. Oraları 7’den 70’e insan kaynarken, biz bomboş sokaklarda çift kale gazozuna maç yapıyoruz. Son günlerin popüler reklamı gibi.. “anlatmaya gerek yok, her şey ortada.”
HAFTANIN SÖZÜ: Ülkede demokrasi var ama kullanımı yasak..
HAFTANIN (GERÇEK) HABERİ: Çiftlik Bank’ı araştırma önergesi mecliste oy çokluğu ile reddedildi.
SAYGILARIMLA