Kendi çapında bir eylem yaptı Culuk’lu Zafer Özyiğit. Başkaları ne kadar “Şov yapıyor, birilerinin ekmeğine yağ sürüyor, memleketi karalıyor” dese de kendine göre haklıydı Özyiğit. Belki haksızdı, belki anlattığı gibi değildi. Hatta belki de fazla abartmıştı. Ama tepkisini ortaya koydu, isyanını dile getirdi, “çiftçi, üretici zor durumda’yı” gündeme taşıdı.
Peki bağıran isyan eden Zafer Özyiğit haksız da durum güllük gülistanlık mı? Ya susan, sineye çeken, belki korkan Haymana’da onlarca, Türkiye’de ki yüz binlerce Zafer Özyiğit çok mu mutlu?
Tarımda kendi kendine yeten bir ülke olan Türkiye, şimdi neden elaleme avuç açacak halde?
Son 10 yılda 1 milyon çiftçi köyünü bırakıp şehre göçmüş. “Şöyle bir tanıdığa bakıp çıkacağım” değil, bildiğin yerini yurdunu terk etmiş. Kazanamadığı için, ürünü para etmediğinden, bir gelecek göremediğinden, meraları arsa, tarlaları imara açıldığından. Kısacası “öz yurdunda esir, öz yurdunda garip” kaldığından göçmüş.
5 yıl önce 5 bin kişi olan Sindiren 2 bin nüfusa düşmüş. Yine o tarihlerde 1200 nüfusu olan Yurtbeyli bugün 600 kişi. Kayıp yüzde yüz. Köyde kalanlarda ihtiyarlar, bir Köroğlu bir Ayvaz. Diğer köylerde de durumlar hep aynı. Bırakın çiftçiliği, gitseniz selam alacak kimse yok.
Peki bu insanlar yerinden yurdundan neden ayrıldı? Hangi akla hizmet köyü terk etti? Köyünde mutlu mesut ve ekonomik kaygı yaşamazken, neden şehirde asgari ücrete modern köle oldu?
Gıda fiyatları neden pahalı, ete neden güç yetmiyor, boklu yumurta 1 TL, süt,peynir uçmuş… İşte gelinen sonuç bu. 5 TL’yi aşmış mazot ile gel de üret, dolara endeksli gübre-ilacı babayiğitsen tarlana at. Yem fiyatını denkle de hayvan yetiştir.
Borçsuz olan çiftçi neredeyse yok. Bu borcun karşılığı ahırdaki iki inek, kırmalarda birkaç dönüm tarla. Ödenemeyen borçlardan sonra onlar da yok. Ondan sonra gel de köyde yaşa, üret, kazan, kazandır.
Televizyonlardaki filmlerde çiftlik ağalarını, toprak baronlarını, köşkleri, şatoları gören de köyü matah bir şey sanıyor. İçi sizi, dışı alayınızı yakar, yaşayında görün nenenizin örekesini.
Temelli den kavun gelir, kıçını koklayarak seçer mis gibi yerdik, şimdi Kosta Rika’dan transfer ediliyormuş. Neresini koklarsan kokla. Karahoca da mis gibi nohut olurdu, artık Meksika nohutu yiyoruz. Yanındaki turşunun hıyarı bile gavurdan. Çalış, Kızılkoyun, Özköyler Kurufasulye cennetiydi, artık en öz köyümüz Arjantin, çünkü oranın kurufasulyesi ile yelleneceğiz. Her köyden gelen et artık Güney Afrika’dan, Avrupa’dan geliyor. Domuz mu, camız mı, ne yediğimiz belli bile değil. Bulgaristan’dan saman satın aldık iyi mi? Dünya fındığının tekeli durumundayken ABD’den fındık almışız da haberimiz yok. Rize Çayı’nın iyisi Avrupa’ya, kalan çeri çöpü bizim mutfağa. Hatta Avrupa bizim çayı geri bize satıyormuş? Duymadınızsa duyun, bol bol için, hararetinizi alsın.
Yahudi, siyonistt.. diye sokrandığımız İsrail her yıl milyarlarca dolarlık tohum çakıyor bize. Bu sene ek, seneye yetişmiyor. Bir daha alıyoruz. İçinde GDO var, zehir var, kimyasal var. “İçinden babam çıksa yerim diyorsanız” o ayrı. Elin oğlu yediriyor işte. Niye kanser, grip gibi herkeste görülmeye başlandı merak etmiyor musunuz? Bir araştırın bakalım, kanserden önce “fıtık” olmazsanız namerdim.
Şimdi Zafer Özyiğit’in ne kadar haklılığını veya haksızlığını tartışıyoruz. Yarın hepimiz Zafer Özyiğit gibi kendimizi asfalta, yola atıp bağıracağız ama iş işten geçmiş olacak. İmam pamuğu tıkarken anlayacağız gerçeği. Haa.. bu arada o pamuğu bile ABD’den ithal ediyoruz. Hep dolarla. Sonra dolar niye coştu, “eyy.. dış güçleeer..” TRUMP’un donu eder bin dolar, bizim dona pire dolar bit dolar. Vereyim mi mehteri?
HAFTANIN SÖZÜ: Üretmeden tüketen milletler, önce haysiyetini, sonra hürriyetini kaybeder.. (ATATÜRK)
HAFTANIN HABERİ; Geliniyle kurbanlık almaya giden T.G(74) “niye oğlunla gelmedin” diyenlere, “Oğlumla evlendiğine göre öküzden iyi anlıyor.” dedi.
SAYGILARIMLA